Yedikule

Yedikule

Surlardaki en görkemli kapı, Marmara denizine yakın olan “Altın Kapı” idi. Bu İmparator merasim kapısı, iki mermer kule arasında zafer takı gibi yerleştirilmişti. Zaferden dönen ordular, İmp. ve erkanı şehre bu kapıdan girerdi. Burayı çevreleyen Türk devri eseri 5 kule ilavesi ile 7 kule, bir iç kale haline sokulmuştu. Zaman içerisinde hazine, depo ve elçi hapishanesi olarak kullanılmış iken, günümüzde enteresan girişi ve “Altın Kapı” kuleleri ile şehrin bir diğer müzesidir. Yaz aylarında çeşitli etkinlikler ve konserler yapılmaktadır.

Kapılar içeridekini korur dışarıdan, İstanbul’u koruyan da kapılarıydı. Osmanlı ve Bizans döneminde İstanbul’a ancak özel izinle girilebiliyordu. Ziyaretçiler şehri çevreleyen surlardaki kapılarda bekletilip izinleri kontrol edildikten sonra kente alınıyordu. Sabah açılan kapılar, aksam kapanıyordu, İstanbul'un kapılarının bir çoğunun yerinde yeller esse de, kenti çevreleyen deniz ve kara surlarının kimi kesimleri ve kapıları hala varlıklarını sürdürüyor.

Kentin kapılarını keşfetmeye Evliya Çelebi'nin Seyahatname, Eremya Çelebi'nin İstanbul Tarihi, Ernest Manbu-ri'nin Rehberi Seyyahın isimli yapıtlarından öğrendiklerimizden yola çıkarak Yedikule'den başlamakta yarar var. Şimdi Yedikule'de sahil yolunun üstünde bulunan zamanında denizin içinde olan Mermer Kule Kapısı İstanbul’un ilk kapılarından biri. Duvarlarındaki taslarda bulunan imparator ailelerine ait izler, kulenin Yıldırım Beyazıt'ın kusatmasına karşı devşirme malzemelerle yapıldığını gösteriyor. Debbag Kapı da deniyormuş buraya. Mermerkule'den sonraki ilk kapı Narlı Kapı. Yoksulların gelip dilendiği meyhanelerin bulundugu bu civara Züğürt Yaylası denirmiş ve vaktiyle burada nar ağaçları varmış, ikinci kapı ise Samatya kapısı. Bugün olduğu gibi geçmişte de meyhaneleriyle ünlüymüş Samatya. Küçük Langa'daki Davutpasa Kapısı Marmara Denizi'ne açılan kapıların üçüncüsü. Dördüncü çıkıs ise Büyük Langa'daki Yenikapı. Bu yerde eskiden bir papaz kulesi varmış. Yenikapı ile Kumkapı arasındaki Kadırga Limanı kapısı (Porta Sidhera) ile Küçük Ayasofya Kilisesi'ne gidenlerin kullandığı Kadırga Limanı Kapısından sonra gelen kapı ise, beşinci kapı olan Kumkapı. Piri Reisin Babi Kum adını verdiği Kumkapı'da 18. yüzyılda Sen Meyhaneler denilen ve bir iskeleye ve kumluğa açılan meyhaneler bulunur, meydanın çevresindeki tahta kulübelerde çilingirler öteberi yapıp satarlarmış.

Kapılar aslında işlevlerine göre isimler alıyor. Eremya Çelebi, deniz kapılarının altıncısı olan Çatladıkapı ya da Çatladısu Kapısı'nın adının yukarıdan aşağıya doğru çatlak olan bir burçtan geldiğini yazıyor. Bizanslıların Porta Ferrata ya da Porta Marina dedikleri Çatladıkapı'nın önünde cirit oynanır, halk da alanın etrafına toplanıp müsabakaları izlermiş. Ahır kapı ise Bizans döneminde Marmara Denizi'ne açılan kapıların yedincisi ve sonuncusu. Burada ahırların bulunduğu kaynaklarda yer alsa da kimi İstanbullulara göre bu kapının adı Ahır (Son) kelimesinden geliyor.

Yedikule surları üzerinde bulunan Yedikule kapısından girildiğinde şimdi müze olarak kullanılan zindanlara geçiliyor. Burada Bizans döneminin en önemli kapılarından biri olan Altunlu Kapı mevcut, Şehrin en büyük caddesine açılan bu kapıdan genelde zaferden dönen imparatorlar geçerlerdi.

Kapının kemer ve cephesi altın yaldızlarla süslüdür bu nedenle "Yaldızlı Kapı" veya 'Altın Kapı denilmektedir. Anıtsal bir yapı olan Altın Kapı, bir bakıma, imparatorlugun erkini, gücünü simgeleyen, basta Ayasofya olmak üzere kentteki başlıca birkaç yapıdan biriydi.
Top