ihya.org
istanbul
Askeri Mimari Surlar
İstanbul'un esasını teşkil eden Byzantion'un antik çağdaki durumu hakkında pek bilgi yoktur.
İmparator Konstantin, Mayıs 330'da İstanbul'u yeniden kurup tören ile açmıştır. Şehrin bu yıllardaki durumu da pek bilinmez, ancak Konstantin'in çehre kara tarafından sızdığı bilinmektedir. İstanbul surları, zamanla genişleyen çehre uygun olarak batıya doğru genişletilmiştir.
Surlar, 408 - 450 yılları arasında İmparator olan Theodosius zamanında batıya doğru iyice genişletilmiştir. Theodosius surları veya kara tarafı surları adı verilen bu Surların 96 kulesi vardır .Marmara' dan mermer kule ile başlar, Haliç e uzanır, Edirne Kapının biraz ilerisinde ise, kesilir. Buradan ilerdekiler daha sonraki devirlere aittir. Surların yer yer dışarıya
bağlantı sağlayan kapıları vardır. Bu kapılara Türk devrinde çeşitli isimler verilmiştir.
Altı Rotada Mimar Sinan’ın İstanbul’una Yolculuk
Sanat tarihçisi Reha Günay, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları’ndan yeni bir kitap çıkardı; Sinan’ın İstanbul’u. Bir gezi rehberi niteliği taşıyan, bol fotoğraf, minyatür ve çizimle desteklenmiş. 247 sayfada ve 6 rota üzerinden Mimar Sinan’ın İstanbul’a kazandırdığı yapıları anlatıyor.
Biz de bu hafta, yanımıza bu kitabı alıp, Mimar Sinan’ın harikalar diyarına doğru bir yolculuk yapacağız. Aslında bu yolculuk, altı ayrı rotada en az dört günde tamamlanması gereken bir ziyaret.
Ömrü hayatı boyunca Sinan’ın gözdesi her zaman İstanbul oldu, ama onun parlak zekasından ve olağanüstü yeteneklerinden başka şehirler ve memleketlerin yararlanması konusunda cömert davrandı. Şöyle demişti Sinan: "Hep bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı oldum amma pergelin gezen ayağı gibi başka diyarlarda dolaşmayı özledim". Böylece, pergelin sabit ayağı imparatorluğun başkenti İstanbul’un üstünde durdu. Diğeri ise, yeryüzünde gezindi. Hayatını ve felsefesini anlattığı Tezkiretü’l Bünyan adlı eserinde bu yüzden olsa gerek "Her yüksek eyvandan bir köşe, her viran tekkeden bir kırıntı belleyip İstanbul’a döndüm" demişti.
2000 Yıllarında İstanbul
"Türkiye Cumhuriyeti'nin Yetmiş beş Yılı" 1998 de büyük coşku içerisinde kutlanıldı. Binlerce yıllık devlet tecrübesine sahip Türk Ulusu, kısa sürede Cumhuriyet döneminin kazandırdığı çağdaş yaşam özelliklerini benimsemiş, gelenek ve görenekleri uyumunda, Atatürk'ün mirasına sahip çıkmış, çok partili parlâmenter rejim ile de ülke tarihinde görülmemiş kalkınma hamleleri başlatılmıştır. Sahiller liman ve marinalarla, şehirler hava limanları ile dünya ya, Türk endüstrisinin gemileri okyanuslara, ürünleri de dünya pazarlarına açılmıştır. Türk Ordusu jeopolitik öneminden dolayı devamlı modernize edilmekte, gençlik çağdaş eğitim imkanları ile yetiştirilmektedir. Turizmde dünyanın önde gelen ülkeleri arasına katılan Türkiye, Akdeniz çanağının en yeni ve lüks otellerine sahiptir. Hemen her akarsuyuna kurulan barajlar sayesinde, enerji ve sulu ziraat alanlarında büyük aşamalar yapılmıştır.
Pertevniyal Valide Camii
# Sultan II. Mahmut'un eşi ve Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır.
# Cami 1869-1871 yılları arasında inşa edildi.
# Planlarını Sarkis Balyan'ın çizdiği, hazırlanmasına Hagop Balyan'ın katıldığı da bilinmektedir. Mimarı Montani'dir. Çizim işlerinde, desinatör Osep çalışmıştır. Uygulama ve şantiye yönetimi için Bedros Kalfa ve duvarcı Ohannes ile dülger kolbaşısı Dimitri görevlendirilmiştir.
# Camii`nin, neogotik tasarımıyla klasik camilerden oldukça farklı bir mimarisi vardır.
Mısır Çarşısı
Eminönü'nde Yeni Cami'nin arkasında ve Çiçek Pazarı'nın yanındadır. İstanbul'un en eski kapalı çarşılarından olan Mısır Çarşısı 1660 yılında Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Kazım Ağa'dır.Çarşı son olarak 1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore edilmiştir.
Aktarlarıyla meşhur bu çarşıda halen tabii ilaçlar, baharat, çiçek tohumları, nadir bitki kök ve kabukları gibi eski geleneğine uygun ürünlerin yanısıra, kuruyemiş, şarküteri ürünleri, değişik gıda maddeleri yer satılmaktadır. Pazar günleri kapalıdır.
Haliç
Tarih boyunca İstanbul un gelişmesine coğrafi konumu kadar, doğal ve çok emin bir liman olan Haliç'te etkin olmuştur. Liman Avrupa yakasını ikiye ayırır. Yaklaşık 8 km uzunluğunda olup en geniş yeri Boğaz tarafındaki girişidir; dip tarafta iki dere sularını Halice boşaltır. Gel-git olayı ve akıntı yoktur. Etraftaki bereketi topraklar, bol balık, tatlı su dereleri ve şeklinden dolayı "Altın Boynuz" ismi bereket sembolü anlamında verilmişti. Bizans devrinde girişe gerilen zincir düşman donanmaları kuşatmasını önlerdi. Haliç kıyıları zaman zaman bazıları askeri amaçlı olan köprüler ile bağlanmıştı. Halen 5. köprü metro için planlanmaktadır.
İskelelerden Asya yakasına, Boğaziçi ve Adalara ulaşımı sağlayan vapur seferleri gün boyu hareketlidir. Topkapı Sarayı Harem bölümü Halici kuş bakışı seyreder. Sahilde bulunan saraya ait Sepetçiler Kasrı halen Uluslar Arası Gazeteciler camiasına tahsis edilmiştir. Avrupa trenlerinin son durağı 1890 tarihli Sirkeci İstasyonu burada bulunur. Eskisi Haliç içlerine taşınan yeni Galata köprüsü türünün en büyük örneğidir. Orta kısmı belirli günlerde açılır ve büyük tonajlı gemilerin trafiğine olanak sağlanır. Köprü üstü yaya ve oto trafiği ile ve de sunduğu manzara ile hareketli ve güzeldir.
Eyüp Sultan Camii
Kara surları ile Haliç surlarının birleştiği yerin dışında yer alan Eyüp Camii ve Türbesi İslam dünyasının kutsal yerlerinden kabul edilir. Eyüp-el Ensari Hz. Muhammet'in bayraktarlığını yapmış bir şahıstı, 7 yy. Arap kuşatması esnasında burada ölmüş, İstanbul'un Türk kuşatması sırasında mezarı keşfedilmiş, sonradan türbe ve şehrin ilk camii buraya yapılmıştı. İlk camii zelzeleden ötürü yıkılınca 1800 de bu günkü inşa edilmişti. İslam'ın kutsal Cuma günleri inançlı kalabalıklar türbeyi ziyaret ederler. Yaşlı ağaçlar, uçuşan güvercinler, namaz kılanlar, dua ve ziyaret edenler, türbe ve camii civarını mistik, renkli bir atmosfere büründürür. Avludaki türbenin duvarları değişik çağların çinileriyle kaplıdır.
Yedikule
Surlardaki en görkemli kapı, Marmara denizine yakın olan “Altın Kapı” idi. Bu İmparator merasim kapısı, iki mermer kule arasında zafer takı gibi yerleştirilmişti. Zaferden dönen ordular, İmp. ve erkanı şehre bu kapıdan girerdi. Burayı çevreleyen Türk devri eseri 5 kule ilavesi ile 7 kule, bir iç kale haline sokulmuştu. Zaman içerisinde hazine, depo ve elçi hapishanesi olarak kullanılmış iken, günümüzde enteresan girişi ve “Altın Kapı” kuleleri ile şehrin bir diğer müzesidir. Yaz aylarında çeşitli etkinlikler ve konserler yapılmaktadır.
Kapılar içeridekini korur dışarıdan, İstanbul’u koruyan da kapılarıydı. Osmanlı ve Bizans döneminde İstanbul’a ancak özel izinle girilebiliyordu. Ziyaretçiler şehri çevreleyen surlardaki kapılarda bekletilip izinleri kontrol edildikten sonra kente alınıyordu. Sabah açılan kapılar, aksam kapanıyordu, İstanbul'un kapılarının bir çoğunun yerinde yeller esse de, kenti çevreleyen deniz ve kara surlarının kimi kesimleri ve kapıları hala varlıklarını sürdürüyor.
Şehir Surları
Üçgeni andıran eski İstanbul yarım adasının etrafı surlarla çevrilidir. 22km’yi bulan surlar 5yy, Roma devrine aittir. Byzantion şehir sitesi, kurulmasından itibaren batı yönüne doğru genişleyerek 4 defa yeni surla çevrilmişti. Yarımada kolay savunulurdu. Balkanlardan öteye az engebeli bölgeler geçilince, kara tarafı devasal surları müthiş bir koruma sağlardı. Marmara denizi ve Haliç kıyıları da tek sıra fakat güçlü surlarla çevrili idi. Şehrin akropol isini çevreleyen surlardan, 3.y.y’da yapılmış imparator Septimus Severius ve 320 de büyük Kostantin’in yaptırdığı 3. surdan eser yoktur. Kara surları deniz kıyısından başlayarak tepeleri ve vadileri geçerek Haliç surlarına iner. Değişik devir kitabeleri surlarda yapılan tamiratları belirtir. Kara surları 6492 metre uzunluğundadır. En önde yer alan hendek arkasındaki ilk sıra surlar ve kuleler, bununda gerisinde, daha yüksek 96 kuleli esas sur bulunur.
İstanbul Tekfur Sarayı
Roma ve erken devir Bizans sarayları, şehrin merkezinde Hipodrom civarında bulunurdu. 7-8 yy. itibaren Haliç kıyılarından tepeye devam eden surlara bitişik bölümde, geniş bir alana yayılmış Blakhernai saray kompleksi, fethe kadar kullanıldı. Sarayın günümüze gelen tek pavyonu, surlara bitişik inşa edilmiş Tekfur sarayıdır. Çatısı olmayan 3 katlı yapı 12yy. da inşa edilmişti. Önünde küçük bir avlunun bulunduğu renkli cephe, taş ve tuğla sıraları ile dekorludur. Pencere üstlerinde süs kemerleri sıralıdır. Pavyonun giriş katı, şehir surlarına bitişik olup 4 büyük kemerler avluya açılır. 18.y.y’da bir süre çini atölyesi olarak kullanılmıştı.
El İşi Türk Halıları
Elde yapılan düğümlü halılar çok eski devirlerden beri Türk milletinin kendine özgü bir el sanatı olarak gelişmiştir. Dünyanın en zengin ilk iki antik halı müzesi İstanbul’dadır. Günümüzde köklü geleneklere bağlı halı imalatı Türkiye’nin her yöresinde yapılmaktadır. Değişik yörelerin saf yün, yün ile pamuk veya saf ipek ipliklerinden imal edilen halıları çok zengin ve değişik koleksiyonlar meydana getirirler. Ustalık, köklü gelenek, kaliteli hammadde, özel teknik, sabır ve aylarca süren emek nadide el dokuması Türk halılarının şöhretidir.
Ayasofya Camii Kısa Tarihçesi
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya Camii, mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden yegâne uygulama olarak görülür. Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünü olarak değerlendirilir.
Ayasofya, inşa edildiği tarihten bu yana 916 yıl kilise, 481 yıl cami olarak hizmet verdi. Son olarak Ayasofya, 1935'te müzeye dönüştürüldü.
Ayasofya Camii
Dünyanın 8.harikalarından birisi sayılan Ayasofya, Sanat Tarihi ve mimarlık dünyasının 1 numaralı yapısı hüviyetindedir. Bu yaşta ve bu ebatta zamanımıza gelebilmiş ender eserlerdendir. Orijinal adı Hagia Sofia olan, Türklerin Ayasofya dedikleri yapı yanlış bir şekilde, Saint Sofia olarak bilinir. Bazilika, Sofia isimli bir azizeye değil, Kutsal Hikmet’e ithaf edilmişti. Önceki bir pagan mabedinin yerinde yapılmış 3 ayrı bazilika aynı isimle anlatılmıştı. İmparator Büyük Konstantin devrinde kilise yapılmadığı halde, bazı kaynaklar, ilk Ayasofya Bazilikasının onun tarafından yaptırıldığını iddia ede gelmiştir. Küçük ölçülerdeki ahşap çatılı ilk yapı 4. yy. ikinci yarısında Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştı. 404 yılında, bir isyan sırasında yanan ilk yapının yerine, daha büyük ölçülerde inşa edilen 2. kilise 415 yılında törenle açılmıştı. 532 yılında Hipodromda yapılan bir araba yarışı sonucu çıkan kanlı isyan on binlerce şehirlinin ölümüne ve pek çok binanın yakılmasına sebep olmuştu. “Nika” isyanı diye bilinen ve İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu isyanda Ayasofya Kilisesi de yakılmıştı.
Kapalı Çarşı
Dünyanın en eski ve büyük kapalı çarşısı İstanbul şehrinin merkezinde yer alır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 60 kadar sokağı, üç binden fazla dükkânı ile Kapalı çarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. 15 yy.dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alış veriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşyalar, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalı Çarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri, yozlaşarak değişikliğe uğramıştır.
Süleymaniye Camii
İstanbul’un siluetini minareler ve kubbeler süsler. Şehrin en büyük ve görkemli camii Süleymaniye Camiidir. Dış ve iç estetiği, fevkalade muntazam, göz okşayıcı proporsiyonları seyredeni büyüler. Süleymaniye Camii bir mimari şaheserdir. 16. yy., Türk Osmanlı İmparatorluğunun her bakımdan gelişmiş ve ilerlemiş olduğu bir devirdir. 36 Osmanlı Sultanı arasında 47 yıl ile en uzun hüküm süreni Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu büyük şöhretli Sultan, kendi adına yaptırtacağı camii Koca Mimar Sinan’a havale etmişti. Mimarlık dünyasının bir dehası olan Mimar Sinan, camii ve etrafını saran büyük kompleksi 1550-1557 yılları arasında tamamlamıştır. Türk sanatının klasik döneminin kurucusu ve geliştireni Mimar Sinan, sanatının üstünlüğünü burada da ispat etmişti. Caminin avlusunun etrafını çevreleyen büyük komplekste okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkânlar bulunur.