Side Antik Kenti
Side Antik Kenti
Eski Pamphylia’nın en geniş limanı olan Side, denize doğru kuzey-güney yönünde uzanan küçük bir yarım adanın üzerinde kurulmuştur.
Hem Strabo hem de Arrianos, Batı Anadolu’daki Aeolia’da bulunan Kyme’den göçenler tarafından kurulduğunu kaydeder. Büyük olasılıkla, bu kolonileşme M.Ö. 7. yüzyılda olmuştur. Arrionas’a göre göçmenler Kyme’den Side’ye geldiklerinde lehçeyi anlayamamışlar ancak yerli dilin etkisi öyle büyük olmuş ki kısa bir süre sonra yeni gelenler kendi dilleri olan Yunanca’yı unutmuşlar ve Side’nin dilini konuşmaya başlamışlardır. Yapılan kazılarda bu dilde yazılmış birkaç yazıt ortaya çıkmıştır. M.Ö. üçüncü ve ikinci yüzyıllara ait bu yazıtlar, henüz çözülememiştir ancak, yerel dilin kolonileşmeden sonra birkaç yüzyıl daha kullanıldığını kanıtlarlar. Side kazılarında bulunan başka bir obje, M.Ö. 7. yüzyılda ait Neo Hititler’e ait olabilecek bazalt sütun kaidesi, bölgenin eski tarihi hakkında da bir başka kanıt sağlar. “Side” kelimesi Anadolu kökenlidir ve nar anlamına gelir.
Bundan sonra, Side’nin Likya ve Pers hakimiyetinde olduğu dönemlere ilişkin hemen hemen hiç bilgi bulunmamaktadır. Ancak, şehrin Pers egemenliği altında olduğu beşinci yüzyıl süresince hala kendi parasını basıyor olması, Side’nin o dönemlerde de büyük ölçüde özgür olduğunun göstergesidir.
Side, karada ve deniz tarafında güçlü surlara sahip olmasına rağmen M.S. 333’te herhangi bir savaşa girmeden Büyük İskender’e teslim oldu.
İskender’in ölümünden sonra, Side uzunca bir süre Ptolemaic ve Seleucid İmparatorlukları’nın egemenliği altında kalmıştır ve M.Ö. 190’da büyük bir deniz savaşına tanıklık etmiştir. Bu çarpışma, Roma ve Pergamum’un desteklediği Rodos filosu ile Syria Kralı III. Antiochos’un, ünlü Cartagenalı Hannibal komutasındaki filosu arasında olmuştur, ancak Rodos kuvvetleri kazanmıştır.
M.Ö. ikinci yüzyılda Side, Pergamum’un Attaleid kuvvetlerini uzak tutmayı başarmış ve varlıklı bir ticaret, bilim ve eğlence merkezi haline gelerek bağımsızlığını korumayı başarmıştır. Side’nin eğitim ve kültür merkezi olarak Doğu Akdeniz’deki önemi, M.Ö. 138’de Syria tahtına çıkan VII. Antiochos’un gençliğinde eğitim alması için Side’ye gönderilmesinden de anlaşılabilir.
M.Ö. birinci yüzyılda Side büyük bir talihsizlik yaşamıştır, Cilicia korsanları şehre el koymuş ve kendileri için bir deniz üssüne ve köle pazarına dönüştürmüşlerdir. Side halkı, büyük ihtimalle kendilerine de hatırı sayılır miktarda kar sağladığı için bölgenin adının kötüye çıkmasına neden olduğu halde bu tür bir ticarete göz yummuştur. Sert yanıtlarıyla ve nükteli sözleriyle meşhur Stratonicus, “En kötü, en hain insanlar kimlerdir?” sorusuna şu yanıtı vermiştir: “Pamphylia’da Phaselisliler ancak dünyada Sidelilerdir.” Ünlü Roma Generali Pompey, M.Ö. 67’de korsanların hükümdarlığına son vermiş ve Side halkı generale ithafen anıtlar ve heykeller yaptırarak şehrin kötü adını silmeye çalışmıştır. Roma yönetiminde, özellikle ikinci ve üçüncü yüzyıllarda bölge valisinin ve idari personelinin merkezi bir metropol haline gelen Side, ikinci bir altın çağ yaşamıştır. Geniş limanı sayesinde, Side bu dönemde özellikle Mısır başta olmak üzere tüm Akdeniz ülkeleri ile ticari ilişkileri geliştirmiştir. İthal edilen mallar Side’den karayolu ile Orta Anadolu’ya ulaşırdı. Side’nin ticaret merkezi olarak önemi, sadece ana caddeleri dolduran dükkanlardan değil aynı zamanda en dar kenar sokaklarda ve ara yollarda bile kurulan yüzlerce dükkandan da anlaşılabilir. Side, ayrıca önemli bir köle ticareti merkezi olmaya da devam etmiştir. Mısır’da bulunan Roma İmparatorluğu dönemine ait belgeler, bu kölelerin çoğunlukla Afrika’dan Side’ye gönderildiğini kaydeder. Side’nin korsanlığa fırsat vermeyen büyük bir ticari filoya da sahip olduğu bilinir. Deniz ticareti bir çok tüccarın varlığının kaynağı olmuştur. Bu varlıklı tüccarlar sadece servetlerini artırmak için çalışmamışlar aynı zamanda şehir halkının yararına işler de yapmışlar, şehrin güzelleşmesi için, sosyal ve dini teşkilatlar kurulması için, aynı zamanda yarışmalar ve oyunlar düzenlenmesi için büyük bağışlarda bulunmuşlardır. Bir geç dönem kapısının üzerinde bulunan bir yazıtta, adı okunamayan iki kişinin memurlar ve ihtiyar heyeti için bir deipnisterion’ları yani aş ocakları olduğu yazılıdır. Modesta isimli bir kadın gladyatör karşılaşmalarını, Tuesianos isimli bir başka Side sakini de denizcilerin Side’ye dönüşünün kutlandığı şölenleri düzenlemiştir; bir çift hayırsever karı koca ise Side’nin su sisteminin tamirini kendi ceplerinden sağlamıştır. Bugün Side’de hala ayakta duran binaların ve anıtların büyük bir kısmı bu muhteşem döneme aittir.
Side’nin son bolluk yılları, Doğu Pamphylia Piskoposluk merkezi olarak hizmet verdiği M.S. beşinci ve altıncı yüzyıllarda yaşanmıştır. Bu dönemde yapılanma çok fazla olmuştur ve şehir surların dışına doğru genişlemiştir. Yedinci yüzyılın ortalarından itibaren Arap filolarının Anadolu’nun güney kıyılarına yıkıcı saldırıları, bölgeyi savaş alanına dönüştürmüştür. Doğal olarak Side de bu savaştan etkilenmiştir; kazılarda, şehrin Araplar tarafından tamamen yakıldığını gösteren yanmış küle dönmüş katmanlar ortaya çıkarılmıştır.
12. yüzyıl Arap coğrafyacısı İdrisi’ye göre, Side bir zamanlar büyük ve kalabalık bir şehirmiş ancak yağmalandıktan sonra Side sakinleri Side’yi terk etmiş, iki gün süren yolculuğun ardından Antalya’ya yerleşmiş; böylelikle İdrisi’ye göre Side “Eski Antalya” olarak anılmaya başlanmıştır.
Karadan ve denizden gelen tehlikelere karşı korunmak için Side, dört taraftan yüksek surlarla çevrilmiştir. Yapılan tamirlere ve revizyonlara bağlı olarak deniz surları yüzyıllardan beri daha fazla değişikliğe uğramıştır ve orijinal görünümünü büyük ölçüde yitirmiştir, hatta kimi bölümleri yıkılmıştır. Özenli bir şekilde yığma taştan yapılmış olmalarından dolayı deniz surlarının aksine kara surları ve bu surların kulelerinin tümü ayaktadır. Şehre, doğu istihkam duvarlarındaki iki kapıdan girilir. Geniş ana kapı Helenistik dönemde inşa edilmiştir. İki yanında iki kule vardır ve at nalı şeklindeki avluya açılır. Bu avludan ve kare bir odadan geçilerek şehre girilir. Perge’deki gibi kapı ve avlu kompleksi M.S. ikinci yüzyılda birkaç kat sütun ile süslenmiş ve onur törenlerinin yapıldığı alan haline dönüştürülmüştür. Yine Helenistik döneme ait olan ikinci büyük kapı, şehrin kuzeydoğusunda bulunur; kare kulelerin arkasında gene kare şeklinde bir avlu yer alır.
Ana cadde kuzeydoğu kapısından başlar ve neredeyse tamamen düz bir çizgi halinde yarımadanın batı ucu boyunca uzanır. Bu cadde boyunca şehrin başlıca resmi binaları ve meydanları yer alır. Kazılar mükemmel tasarlanmış bir kanalizasyon sistemini ortaya çıkartmıştır. Tonozlarla örtülü olan bu sistem ana caddelerin altında olduğu gibi daha küçük caddelerin altında da yer alır.
Şehir surlarının dışında ve ana kapının tam karşısında önündeki üç nişle ve bir çeşme ile görkemli bir şekilde süslenmiş cepheden oluşan anıtsal çeşme, nymphaeum uzanır. Borulardan gelen su, bu nişlerin ortasındaki fıskiyelerden akardı.
Şehrin ticari ve kültürel etkinlik merkezi olan agora, sıralı kemerleri olan cadde boyunca uzanır. Bugün müzenin hemen karşısından agoraya girilebilir. Bu kare alan dört tarafında portico’larla çevrilmiştir. Portico’ların kuzeydoğusunun ve kuzeybatısının arkasında bulunan dükkan sıraları günümüzde hala görülebilir. Agoranın güneybatı köşesinde, tiyatroya komşu bulunan ilginç, kubbeli yapı, şehrin latriumu ya da halk tuvaleti olarak hizmet vermiştir. Bu yapı, Anadolu’daki en süslü ve en iyi korunmuş latrium örneğidir. Yapının önündeki bir kanaldan temiz su akarken, 24 tuvalet kapasiteli bu yapıdan pislik kanalizasyonlarla atılırdı. Agoranın tam ortasında, Tyche’ye (Şans Tanrıçası) ithaf edilmiş olan daire biçimli bir tapınak vardır. Orijinalinde dış çevresinde 12 sütun bulunan ve çatısı piramit şeklinde örtülmüş olan bu tapınaktan günümüze kalan tek şey tapınağın podyumudur.
Bu agora; güney kenarı boyunca uzanan bir cadde ile ikinci agoraya, devlet agorasına bağlanır. Bu agora planı da karedir ve Ion tarzı sütunları olan portico’larla ile kuşatılmıştır. Agora’nın ortasındaki yüksek platformun gösteriler için ve kölelerin satışı için kullanıldığına inanılır. Doğu portico’sunun arkasında mimari özelliklerine göre bir imparatorluk sarayı ya da kütüphane olduğu düşünülen geniş, süslü üç odalı yapı vardır. Hala mevcut olan kalıntılardan, yapının iki katlı olduğu ve görkemli bir şekilde heykellerle bezendiği anlaşılır. Orijinal dekor stilini göstermesi için yerinde bırakılan Nemesis heykelinden ayrı olarak kazılar süresince bulunan tüm heykeller Side Müzesi’ne taşınmıştır.
Günümüzde müze olarak kullanılan agoranın hamamı M.S. beşinci yüzyıla ait beş odalı bir Bizans yapısıdır. İki kemerli bir kapıdan girilir. Küçük bir soğuk su havuzu bulunan ilk oda frigidarium’dur. Buradan taş kubbeli terleme odasına yani lokonicum’a geçilir. Yapının üçüncü ve en büyük odası sıcak oda ya da diğer adıyla caldarium’dur. Hamamın ısıtma sistemi mermer zeminin altından geçer. Caldarium’dan sonra dar bir kapıdan geçilerek iki odalı tepidarium’a ya da yıkanma alanına girilir. Hamamın önünde yıkanmadan önce insanların spor yaptıkları portico’lu avlusu olan palaestra vardır.
Sonraki yıllarda şehrin giriş kapısı olarak kullanılan takın yanında sonradan kısmen restore edilmiş güzel bir anıt bulunur. Bu anıt iki aedicules (türbe) arasında bulunan bir nişten oluşur. Arşitrav’da (Yunan ve Roma mimarisinde sütunların üzerine yatay biçimde gelen kiriş) bulunan bir yazıta göre bu anıt İmparator Vespasion ve oğlu Titus anısına M.S. 74’te yaptırılmıştır. M.S. dördüncü yüzyılda, son dönem şehir surlarının yapımı sürerken bu anıt şehrin herhangi başka bir yerinden buraya getirilmiş ve çeşmeye dönüştürülmüştür.
Tiyatro, planı ve yapı tipi ile Anadolu’da mevcut bulunan tek örnektir. M.S. ikinci yüzyılda Helenistik temeller üzerine inşa edilmiştir. Side düzlük bir alan üzerine kurulduğundan tiyatronun üst sıraları ancak doğanın izin verdiği kadar yükseltilebilmiştir bu da çok dik değildir; alt sıralar ise kemerli bir altyapı üzerinde uzanmaktadır.
Cavea’yı ikiye bölen 3.30 metre genişliğindeki diazoma’nın altında 29 oturma sırası sayılabilir. Üst bölümünde 29 oturma sırasından sadece 22 tanesi hala ayaktadır. Böylece, 16–17 bin kişilik kapasiteye sahip olan bu tiyatro Pamphylia bölgesinin en büyük tiyatrosudur. Alt bölümün dış galerisinden merdivenler diazoma’ya doğru yükselir. İçerdeki galerilerden merdivenler tiyatronun üst bölümüne çıkar. Galerilerin iki ucunda muhtemelen tiyatro çalışanlarının ve aktörlerin girişini sağlamak için parados’lar bulunmaktaydı.
Orkestra yeri yarım daireden biraz daha büyüktür ve sonraki dönemlerde ön sıralardaki koltuklarda izlemeyi elverişsiz hale getiren uzun ve kalın bir duvarla örülmüştür. Bu duvar, deniz savaşlarının canlandırılmasında ve diğer sporlarda orkestra alanının zaman zaman su ile dolmasını engelleyen su geçirmez pembe bir sıva ile kaplanmıştır; hiç şüphesiz bu alan vahşi hayvan dövüşleri için de kullanılmıştır. Bu gösterilerde yırtıcı hayvanlar birbirleri ile ya da gladyatörlerle kapışırlardı. Hatta bazen silahsız insanlar, suçlular, köleler ve tutuklular vahşi hayvanların karşısına çıkartılır ve onların çaresiz mücadeleleri kaba bir neşe içinde izlenirdi.
Orkestranın arkasında, geniş bir podyum üzerinde sahne binası yükselir. Bu bina 63 metre uzunluğunda iki katlı cepheden oluşur. Podyumun üzerindeki beş dar kapı sütunlarla, nişlerle ve heykellerle süslenmiş orkestraya bağlanır ve bunun alt katında sanatçıların girişini sağlamak için beş adet boşluk vardır. Bu boşluklar arasında aynı Perge’deki tiyatro gibi Dionysos konulu resimler bulunan mermer frizler vardır. Sahne binasının rölyefleri bölgede yeni başlayan restorasyon çalışmaları tamamlanıncaya kadar agora’ya taşınmıştır.
Dördüncü yüzyıl boyunca yaşanan tehlikelerden dolayı bu süreçte yeni bir istihkam duvarı inşa edilmiştir, sahne binasının yüksek arka duvarı bu duvar için avantaj olmuştur. M.S. altıncı ve beşinci yüzyıllar boyunca tiyatro açık hava kilisesi olarak kullanılmıştır ve parados bölümleri, zeminleri mozaiklerle süslenerek küçük kiliselere dönüştürülmüştür.
Pamphylia’daki en çeşitli ve güzel tapınaklar Side’dedir. İki muazzam tapınak, denizde ve limanda, yan yana yarımadanın güney ucunda yer alır. Bu tapınaklar, M.S. ikinci yüzyılın ortalarında yapılmıştır. Etrafında bir sıra sütunu olan Korinth düzenindeki tapınaklar, bütünüyle mermerden oluşur. Kısa kenarların her birinde altı sütun varken uzun kenarlarda onbir sütun vardır. M.S. beşinci yüzyılda bu tapınakların önünde geniş bir bazilika inşa edilmiş ve tapınaklar bazilikanın atrium’unun (avlusunun) içine alınmıştır. Oldukça hasar görmüş olmalarına rağmen tapınakların biçimleri saptanabilmiştir. Side’nin koruyucu tanrısı Athena olduğundan tapınaklardan birinin, limanın ve denizcilerin koruyucusu olan oldukça ünlü Athena’ya adanmış olması muhtemeldir. Diğer tapınak ise, Apollo’ya ithaf edilmiş olmalıdır. Apollo Tapınağı’nın restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
Bu iki tapınaktan başka, bir sıra kemerli caddenin en büyük son meydanının doğusunda, tanrı adamlara ithaf edilmiş yarım daire biçimli bir tapınak vardır. Bu tapınağın ana odasına batıdan yüksek podyumun üzerindeki merdivenlerden girilirdi. Bu merdivenlerin üzerinde dört tane Korinth tarzı sütun vardır. Bu tapınak M.S. ikinci yüzyıla aittir.
Kemerli caddenin ve tiyatronun arasında eski bir Roma tapınağının kalıntıları vardır. Ön sütunları ve yan tarafın baştan iki sütunu serbest bırakılan ancak diğer yan ve arka sütunların arasına ana odanın duvarlarının örüldüğü pseudoperipteral tarzı bu tapınaktan sadece podyum kalmıştır. Podyum kalıntıları, yedi basamağın üzerinde kuzeyden yükselir. Tapınak duvarının önünde dört granit Korinth nizamında sütun vardır. Tiyatroya yakın olmasından dolayı, tapınağın Dionysos’a ait olduğu düşünülür.
M.S. üçüncü yüzyılı işaret eden Side’nin üç halk hamamı, kemerli caddede bulunur. Özel devlet korumasında olan bu güzel bina, 40x50 metre boyutundadır. Hamamın değişik olan odaları tonozludur. Bu yapının önündeki geniş avlu daha çok palaestra olarak kullanılırdı.
Fazla olan su ihtiyaçlarını karşılamak için Side halkı insanüstü çaba harcamıştır.
Melas Nehri’nin (günümüzün Manavgat Çayı) kaynağından gelen su, şehir sarnıçlarında toplanıp kil borularla şehre dağıtılmadan önce, iki katlı su kemerleri üzerinde, kayalara oyulan kanallardan, tonozlu yer altı tünellerinden ve vadilerden geçerek oldukça maceralı 30 kilometrelik bir yolculuktan sonra Side’ye ulaşırdı.
Side’de şehir surlarının dışında geniş mezarlıklar bulunur. Bugün hala bu mezarlıklarda, kare basit oyuklar, bölünmüş lahitler ya da tapınak formunda görkemli anıtlara benzeyen bir çok çeşit mezar görülebilir. Bu alanlar ölülerin şehri yani necropolis olarak bilinir. Bu mezarların en güzelleri denizin yanındaki batı mezarlığında bulunabilir. Merdivenlerden çıkılarak ulaşılan bir podyumun üzerinde dört sütunlu tapınak gibi bir bina vardır. Bu binanın içindeki mermer lahitler, kemerli nişlerin içinde bulunur. Bu bina M.S. ikinci yüzyıla aittir ve süslerle bezenmiş avlusuyla birlikle varlıklı bir ailenin mezarı olduğu sanılır.
Side, 1947’den beri Türk arkeologlar tarafından kazılmaktadır ve bu kazılar aralıklı olarak devam etmektedir.
Bu sayfalar Keskin Color A.Ş. tarafından bastırılmış Kayhan Dörtlük’ün “Antique Cities Guide – Antalya” adlı kitabındaki bilgilerden derlenmiştir.
Hem Strabo hem de Arrianos, Batı Anadolu’daki Aeolia’da bulunan Kyme’den göçenler tarafından kurulduğunu kaydeder. Büyük olasılıkla, bu kolonileşme M.Ö. 7. yüzyılda olmuştur. Arrionas’a göre göçmenler Kyme’den Side’ye geldiklerinde lehçeyi anlayamamışlar ancak yerli dilin etkisi öyle büyük olmuş ki kısa bir süre sonra yeni gelenler kendi dilleri olan Yunanca’yı unutmuşlar ve Side’nin dilini konuşmaya başlamışlardır. Yapılan kazılarda bu dilde yazılmış birkaç yazıt ortaya çıkmıştır. M.Ö. üçüncü ve ikinci yüzyıllara ait bu yazıtlar, henüz çözülememiştir ancak, yerel dilin kolonileşmeden sonra birkaç yüzyıl daha kullanıldığını kanıtlarlar. Side kazılarında bulunan başka bir obje, M.Ö. 7. yüzyılda ait Neo Hititler’e ait olabilecek bazalt sütun kaidesi, bölgenin eski tarihi hakkında da bir başka kanıt sağlar. “Side” kelimesi Anadolu kökenlidir ve nar anlamına gelir.
Bundan sonra, Side’nin Likya ve Pers hakimiyetinde olduğu dönemlere ilişkin hemen hemen hiç bilgi bulunmamaktadır. Ancak, şehrin Pers egemenliği altında olduğu beşinci yüzyıl süresince hala kendi parasını basıyor olması, Side’nin o dönemlerde de büyük ölçüde özgür olduğunun göstergesidir.
Side, karada ve deniz tarafında güçlü surlara sahip olmasına rağmen M.S. 333’te herhangi bir savaşa girmeden Büyük İskender’e teslim oldu.
İskender’in ölümünden sonra, Side uzunca bir süre Ptolemaic ve Seleucid İmparatorlukları’nın egemenliği altında kalmıştır ve M.Ö. 190’da büyük bir deniz savaşına tanıklık etmiştir. Bu çarpışma, Roma ve Pergamum’un desteklediği Rodos filosu ile Syria Kralı III. Antiochos’un, ünlü Cartagenalı Hannibal komutasındaki filosu arasında olmuştur, ancak Rodos kuvvetleri kazanmıştır.
M.Ö. ikinci yüzyılda Side, Pergamum’un Attaleid kuvvetlerini uzak tutmayı başarmış ve varlıklı bir ticaret, bilim ve eğlence merkezi haline gelerek bağımsızlığını korumayı başarmıştır. Side’nin eğitim ve kültür merkezi olarak Doğu Akdeniz’deki önemi, M.Ö. 138’de Syria tahtına çıkan VII. Antiochos’un gençliğinde eğitim alması için Side’ye gönderilmesinden de anlaşılabilir.
M.Ö. birinci yüzyılda Side büyük bir talihsizlik yaşamıştır, Cilicia korsanları şehre el koymuş ve kendileri için bir deniz üssüne ve köle pazarına dönüştürmüşlerdir. Side halkı, büyük ihtimalle kendilerine de hatırı sayılır miktarda kar sağladığı için bölgenin adının kötüye çıkmasına neden olduğu halde bu tür bir ticarete göz yummuştur. Sert yanıtlarıyla ve nükteli sözleriyle meşhur Stratonicus, “En kötü, en hain insanlar kimlerdir?” sorusuna şu yanıtı vermiştir: “Pamphylia’da Phaselisliler ancak dünyada Sidelilerdir.” Ünlü Roma Generali Pompey, M.Ö. 67’de korsanların hükümdarlığına son vermiş ve Side halkı generale ithafen anıtlar ve heykeller yaptırarak şehrin kötü adını silmeye çalışmıştır. Roma yönetiminde, özellikle ikinci ve üçüncü yüzyıllarda bölge valisinin ve idari personelinin merkezi bir metropol haline gelen Side, ikinci bir altın çağ yaşamıştır. Geniş limanı sayesinde, Side bu dönemde özellikle Mısır başta olmak üzere tüm Akdeniz ülkeleri ile ticari ilişkileri geliştirmiştir. İthal edilen mallar Side’den karayolu ile Orta Anadolu’ya ulaşırdı. Side’nin ticaret merkezi olarak önemi, sadece ana caddeleri dolduran dükkanlardan değil aynı zamanda en dar kenar sokaklarda ve ara yollarda bile kurulan yüzlerce dükkandan da anlaşılabilir. Side, ayrıca önemli bir köle ticareti merkezi olmaya da devam etmiştir. Mısır’da bulunan Roma İmparatorluğu dönemine ait belgeler, bu kölelerin çoğunlukla Afrika’dan Side’ye gönderildiğini kaydeder. Side’nin korsanlığa fırsat vermeyen büyük bir ticari filoya da sahip olduğu bilinir. Deniz ticareti bir çok tüccarın varlığının kaynağı olmuştur. Bu varlıklı tüccarlar sadece servetlerini artırmak için çalışmamışlar aynı zamanda şehir halkının yararına işler de yapmışlar, şehrin güzelleşmesi için, sosyal ve dini teşkilatlar kurulması için, aynı zamanda yarışmalar ve oyunlar düzenlenmesi için büyük bağışlarda bulunmuşlardır. Bir geç dönem kapısının üzerinde bulunan bir yazıtta, adı okunamayan iki kişinin memurlar ve ihtiyar heyeti için bir deipnisterion’ları yani aş ocakları olduğu yazılıdır. Modesta isimli bir kadın gladyatör karşılaşmalarını, Tuesianos isimli bir başka Side sakini de denizcilerin Side’ye dönüşünün kutlandığı şölenleri düzenlemiştir; bir çift hayırsever karı koca ise Side’nin su sisteminin tamirini kendi ceplerinden sağlamıştır. Bugün Side’de hala ayakta duran binaların ve anıtların büyük bir kısmı bu muhteşem döneme aittir.
Side’nin son bolluk yılları, Doğu Pamphylia Piskoposluk merkezi olarak hizmet verdiği M.S. beşinci ve altıncı yüzyıllarda yaşanmıştır. Bu dönemde yapılanma çok fazla olmuştur ve şehir surların dışına doğru genişlemiştir. Yedinci yüzyılın ortalarından itibaren Arap filolarının Anadolu’nun güney kıyılarına yıkıcı saldırıları, bölgeyi savaş alanına dönüştürmüştür. Doğal olarak Side de bu savaştan etkilenmiştir; kazılarda, şehrin Araplar tarafından tamamen yakıldığını gösteren yanmış küle dönmüş katmanlar ortaya çıkarılmıştır.
12. yüzyıl Arap coğrafyacısı İdrisi’ye göre, Side bir zamanlar büyük ve kalabalık bir şehirmiş ancak yağmalandıktan sonra Side sakinleri Side’yi terk etmiş, iki gün süren yolculuğun ardından Antalya’ya yerleşmiş; böylelikle İdrisi’ye göre Side “Eski Antalya” olarak anılmaya başlanmıştır.
Karadan ve denizden gelen tehlikelere karşı korunmak için Side, dört taraftan yüksek surlarla çevrilmiştir. Yapılan tamirlere ve revizyonlara bağlı olarak deniz surları yüzyıllardan beri daha fazla değişikliğe uğramıştır ve orijinal görünümünü büyük ölçüde yitirmiştir, hatta kimi bölümleri yıkılmıştır. Özenli bir şekilde yığma taştan yapılmış olmalarından dolayı deniz surlarının aksine kara surları ve bu surların kulelerinin tümü ayaktadır. Şehre, doğu istihkam duvarlarındaki iki kapıdan girilir. Geniş ana kapı Helenistik dönemde inşa edilmiştir. İki yanında iki kule vardır ve at nalı şeklindeki avluya açılır. Bu avludan ve kare bir odadan geçilerek şehre girilir. Perge’deki gibi kapı ve avlu kompleksi M.S. ikinci yüzyılda birkaç kat sütun ile süslenmiş ve onur törenlerinin yapıldığı alan haline dönüştürülmüştür. Yine Helenistik döneme ait olan ikinci büyük kapı, şehrin kuzeydoğusunda bulunur; kare kulelerin arkasında gene kare şeklinde bir avlu yer alır.
Ana cadde kuzeydoğu kapısından başlar ve neredeyse tamamen düz bir çizgi halinde yarımadanın batı ucu boyunca uzanır. Bu cadde boyunca şehrin başlıca resmi binaları ve meydanları yer alır. Kazılar mükemmel tasarlanmış bir kanalizasyon sistemini ortaya çıkartmıştır. Tonozlarla örtülü olan bu sistem ana caddelerin altında olduğu gibi daha küçük caddelerin altında da yer alır.
Şehir surlarının dışında ve ana kapının tam karşısında önündeki üç nişle ve bir çeşme ile görkemli bir şekilde süslenmiş cepheden oluşan anıtsal çeşme, nymphaeum uzanır. Borulardan gelen su, bu nişlerin ortasındaki fıskiyelerden akardı.
Şehrin ticari ve kültürel etkinlik merkezi olan agora, sıralı kemerleri olan cadde boyunca uzanır. Bugün müzenin hemen karşısından agoraya girilebilir. Bu kare alan dört tarafında portico’larla çevrilmiştir. Portico’ların kuzeydoğusunun ve kuzeybatısının arkasında bulunan dükkan sıraları günümüzde hala görülebilir. Agoranın güneybatı köşesinde, tiyatroya komşu bulunan ilginç, kubbeli yapı, şehrin latriumu ya da halk tuvaleti olarak hizmet vermiştir. Bu yapı, Anadolu’daki en süslü ve en iyi korunmuş latrium örneğidir. Yapının önündeki bir kanaldan temiz su akarken, 24 tuvalet kapasiteli bu yapıdan pislik kanalizasyonlarla atılırdı. Agoranın tam ortasında, Tyche’ye (Şans Tanrıçası) ithaf edilmiş olan daire biçimli bir tapınak vardır. Orijinalinde dış çevresinde 12 sütun bulunan ve çatısı piramit şeklinde örtülmüş olan bu tapınaktan günümüze kalan tek şey tapınağın podyumudur.
Bu agora; güney kenarı boyunca uzanan bir cadde ile ikinci agoraya, devlet agorasına bağlanır. Bu agora planı da karedir ve Ion tarzı sütunları olan portico’larla ile kuşatılmıştır. Agora’nın ortasındaki yüksek platformun gösteriler için ve kölelerin satışı için kullanıldığına inanılır. Doğu portico’sunun arkasında mimari özelliklerine göre bir imparatorluk sarayı ya da kütüphane olduğu düşünülen geniş, süslü üç odalı yapı vardır. Hala mevcut olan kalıntılardan, yapının iki katlı olduğu ve görkemli bir şekilde heykellerle bezendiği anlaşılır. Orijinal dekor stilini göstermesi için yerinde bırakılan Nemesis heykelinden ayrı olarak kazılar süresince bulunan tüm heykeller Side Müzesi’ne taşınmıştır.
Günümüzde müze olarak kullanılan agoranın hamamı M.S. beşinci yüzyıla ait beş odalı bir Bizans yapısıdır. İki kemerli bir kapıdan girilir. Küçük bir soğuk su havuzu bulunan ilk oda frigidarium’dur. Buradan taş kubbeli terleme odasına yani lokonicum’a geçilir. Yapının üçüncü ve en büyük odası sıcak oda ya da diğer adıyla caldarium’dur. Hamamın ısıtma sistemi mermer zeminin altından geçer. Caldarium’dan sonra dar bir kapıdan geçilerek iki odalı tepidarium’a ya da yıkanma alanına girilir. Hamamın önünde yıkanmadan önce insanların spor yaptıkları portico’lu avlusu olan palaestra vardır.
Sonraki yıllarda şehrin giriş kapısı olarak kullanılan takın yanında sonradan kısmen restore edilmiş güzel bir anıt bulunur. Bu anıt iki aedicules (türbe) arasında bulunan bir nişten oluşur. Arşitrav’da (Yunan ve Roma mimarisinde sütunların üzerine yatay biçimde gelen kiriş) bulunan bir yazıta göre bu anıt İmparator Vespasion ve oğlu Titus anısına M.S. 74’te yaptırılmıştır. M.S. dördüncü yüzyılda, son dönem şehir surlarının yapımı sürerken bu anıt şehrin herhangi başka bir yerinden buraya getirilmiş ve çeşmeye dönüştürülmüştür.
Tiyatro, planı ve yapı tipi ile Anadolu’da mevcut bulunan tek örnektir. M.S. ikinci yüzyılda Helenistik temeller üzerine inşa edilmiştir. Side düzlük bir alan üzerine kurulduğundan tiyatronun üst sıraları ancak doğanın izin verdiği kadar yükseltilebilmiştir bu da çok dik değildir; alt sıralar ise kemerli bir altyapı üzerinde uzanmaktadır.
Cavea’yı ikiye bölen 3.30 metre genişliğindeki diazoma’nın altında 29 oturma sırası sayılabilir. Üst bölümünde 29 oturma sırasından sadece 22 tanesi hala ayaktadır. Böylece, 16–17 bin kişilik kapasiteye sahip olan bu tiyatro Pamphylia bölgesinin en büyük tiyatrosudur. Alt bölümün dış galerisinden merdivenler diazoma’ya doğru yükselir. İçerdeki galerilerden merdivenler tiyatronun üst bölümüne çıkar. Galerilerin iki ucunda muhtemelen tiyatro çalışanlarının ve aktörlerin girişini sağlamak için parados’lar bulunmaktaydı.
Orkestra yeri yarım daireden biraz daha büyüktür ve sonraki dönemlerde ön sıralardaki koltuklarda izlemeyi elverişsiz hale getiren uzun ve kalın bir duvarla örülmüştür. Bu duvar, deniz savaşlarının canlandırılmasında ve diğer sporlarda orkestra alanının zaman zaman su ile dolmasını engelleyen su geçirmez pembe bir sıva ile kaplanmıştır; hiç şüphesiz bu alan vahşi hayvan dövüşleri için de kullanılmıştır. Bu gösterilerde yırtıcı hayvanlar birbirleri ile ya da gladyatörlerle kapışırlardı. Hatta bazen silahsız insanlar, suçlular, köleler ve tutuklular vahşi hayvanların karşısına çıkartılır ve onların çaresiz mücadeleleri kaba bir neşe içinde izlenirdi.
Orkestranın arkasında, geniş bir podyum üzerinde sahne binası yükselir. Bu bina 63 metre uzunluğunda iki katlı cepheden oluşur. Podyumun üzerindeki beş dar kapı sütunlarla, nişlerle ve heykellerle süslenmiş orkestraya bağlanır ve bunun alt katında sanatçıların girişini sağlamak için beş adet boşluk vardır. Bu boşluklar arasında aynı Perge’deki tiyatro gibi Dionysos konulu resimler bulunan mermer frizler vardır. Sahne binasının rölyefleri bölgede yeni başlayan restorasyon çalışmaları tamamlanıncaya kadar agora’ya taşınmıştır.
Dördüncü yüzyıl boyunca yaşanan tehlikelerden dolayı bu süreçte yeni bir istihkam duvarı inşa edilmiştir, sahne binasının yüksek arka duvarı bu duvar için avantaj olmuştur. M.S. altıncı ve beşinci yüzyıllar boyunca tiyatro açık hava kilisesi olarak kullanılmıştır ve parados bölümleri, zeminleri mozaiklerle süslenerek küçük kiliselere dönüştürülmüştür.
Pamphylia’daki en çeşitli ve güzel tapınaklar Side’dedir. İki muazzam tapınak, denizde ve limanda, yan yana yarımadanın güney ucunda yer alır. Bu tapınaklar, M.S. ikinci yüzyılın ortalarında yapılmıştır. Etrafında bir sıra sütunu olan Korinth düzenindeki tapınaklar, bütünüyle mermerden oluşur. Kısa kenarların her birinde altı sütun varken uzun kenarlarda onbir sütun vardır. M.S. beşinci yüzyılda bu tapınakların önünde geniş bir bazilika inşa edilmiş ve tapınaklar bazilikanın atrium’unun (avlusunun) içine alınmıştır. Oldukça hasar görmüş olmalarına rağmen tapınakların biçimleri saptanabilmiştir. Side’nin koruyucu tanrısı Athena olduğundan tapınaklardan birinin, limanın ve denizcilerin koruyucusu olan oldukça ünlü Athena’ya adanmış olması muhtemeldir. Diğer tapınak ise, Apollo’ya ithaf edilmiş olmalıdır. Apollo Tapınağı’nın restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
Bu iki tapınaktan başka, bir sıra kemerli caddenin en büyük son meydanının doğusunda, tanrı adamlara ithaf edilmiş yarım daire biçimli bir tapınak vardır. Bu tapınağın ana odasına batıdan yüksek podyumun üzerindeki merdivenlerden girilirdi. Bu merdivenlerin üzerinde dört tane Korinth tarzı sütun vardır. Bu tapınak M.S. ikinci yüzyıla aittir.
Kemerli caddenin ve tiyatronun arasında eski bir Roma tapınağının kalıntıları vardır. Ön sütunları ve yan tarafın baştan iki sütunu serbest bırakılan ancak diğer yan ve arka sütunların arasına ana odanın duvarlarının örüldüğü pseudoperipteral tarzı bu tapınaktan sadece podyum kalmıştır. Podyum kalıntıları, yedi basamağın üzerinde kuzeyden yükselir. Tapınak duvarının önünde dört granit Korinth nizamında sütun vardır. Tiyatroya yakın olmasından dolayı, tapınağın Dionysos’a ait olduğu düşünülür.
M.S. üçüncü yüzyılı işaret eden Side’nin üç halk hamamı, kemerli caddede bulunur. Özel devlet korumasında olan bu güzel bina, 40x50 metre boyutundadır. Hamamın değişik olan odaları tonozludur. Bu yapının önündeki geniş avlu daha çok palaestra olarak kullanılırdı.
Fazla olan su ihtiyaçlarını karşılamak için Side halkı insanüstü çaba harcamıştır.
Melas Nehri’nin (günümüzün Manavgat Çayı) kaynağından gelen su, şehir sarnıçlarında toplanıp kil borularla şehre dağıtılmadan önce, iki katlı su kemerleri üzerinde, kayalara oyulan kanallardan, tonozlu yer altı tünellerinden ve vadilerden geçerek oldukça maceralı 30 kilometrelik bir yolculuktan sonra Side’ye ulaşırdı.
Side’de şehir surlarının dışında geniş mezarlıklar bulunur. Bugün hala bu mezarlıklarda, kare basit oyuklar, bölünmüş lahitler ya da tapınak formunda görkemli anıtlara benzeyen bir çok çeşit mezar görülebilir. Bu alanlar ölülerin şehri yani necropolis olarak bilinir. Bu mezarların en güzelleri denizin yanındaki batı mezarlığında bulunabilir. Merdivenlerden çıkılarak ulaşılan bir podyumun üzerinde dört sütunlu tapınak gibi bir bina vardır. Bu binanın içindeki mermer lahitler, kemerli nişlerin içinde bulunur. Bu bina M.S. ikinci yüzyıla aittir ve süslerle bezenmiş avlusuyla birlikle varlıklı bir ailenin mezarı olduğu sanılır.
Side, 1947’den beri Türk arkeologlar tarafından kazılmaktadır ve bu kazılar aralıklı olarak devam etmektedir.
Bu sayfalar Keskin Color A.Ş. tarafından bastırılmış Kayhan Dörtlük’ün “Antique Cities Guide – Antalya” adlı kitabındaki bilgilerden derlenmiştir.
Antik Şehirler
- Adana Anavarza Antik Kenti
- Alanya Coracesium Antik Kenti
- Antalya Aperlai Antik Kenti
- Antalya Ariassos Antik Kenti
- Antalya Aspendos Antik Kenti
- Antalya Attaleia Antik Kenti
- Antalya Kaş Antiphellos Antik Kenti
- Antalya Kılınçlar Apollonia Antik Kenti
- Aydın Alinda Antik Kenti
- Aydın Amyzon Antik Kenti
- Aydın Araphisar Alabanda Antik Kenti
- Aydın Tralleis Antik Kenti
- Belkıs (Zeugma) Antik Kenti Kurtarma Çalışmaları
- Çatal Höyük Antik Kenti
- Çayağzı Andriace Antik Kenti
- Çorum Alacahöyük Antik Kenti
- Dağlık Antik Kenti
- Denizli Colossae Antik Kenti
- Didyma (Didim) Antik Kenti
- Dodurga Asarı Sidyma Antik Kenti
- Dolichiste (Kekova) Antik Kenti
- Ephesos (Efes) Antik Kenti
- Fethiye Telmessos Antik Kenti
- Gerga Antik Kenti
- Hamaxia Antik Kenti
- Hattusaş (Boğazköy) Antik Kenti
- Herakleia Salbake Antik Kenti
- Isparta Adada Antik Kenti
- Isparta Yalvaç Antiocheia Antik Kenti
- Istlada (Kapaklı) Antik Kenti