ihya.org

Müslümanlar

Ezansız Semtler

Kendi kendime diyorum ki; şişli, Kadıköy, moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?

İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki, bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kuran’ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitabullah’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar.

Hz. Peygamberin Ayak Bastığı Topraklar ve Şam’ın Şekeri

Perşembe günü başlayıp, pazartesi günü biten beş günlük Suriye gezimizin üzerinden bir ay geçmesine rağmen, hâlâ tadı damağımızda kaldı diyebilirim. Dünyanın bir çok tarihî beldesini gezmek gibi bir emelim ve duam vardı. Bu duam fazlasıyla gerçekleşti hamd olsun. Bunun da grubumuzun arasındaki samimi kardeşlik duygularından kaynaklandığına inanıyorum. Unutulmaz güzellikler yaşadık. Hacılarımızın karayoluyla hacca giderken niye buralara uğramadan geçmediklerini çok iyi anladık.

Buram buram din ve tarih ve Osmanlı kokan bu topraklar bir ömür geçse değecek cinsten yerlermiş. Görmek, gezmek ve yaşamak nasip oldu. Okuyucularımıza da hararetle tavsiye edeceğim bu seyahat, hem çok ucuz, hem çok doyurucu geçeceğini şimdiden temin edebilirim. İlk fırsatta hemen Şam’a, Halep’e, Humus’a doğru yola çıkınız. Gecikmeyiniz; insanlık hâli, bir daha belki bir fırsat bulamayabilirsiniz, bizden demesi... Gelelim gezimizden sunacağımız bilgilere:

Ayasofya, Ezan ve Yahya Kemal

Eski bir kitapta okumuştum: Hayatında cami nedir bilmeyen bir adam, gittiği bir köyde ilk defa minare görüyor. Aval aval bakmaya başlıyor. Biraz sonra müezzin yukarı çıkıp, şerefeyi dolaşarak ezan okuyor. Tabii ki, ezanı bitirdikten sonra minarenin küçük kapısından içeri giriyor. Büyük bir şaşkınlıkla manzarayı seyreden ahmak, yanındaki arkadaşına, “Gördün mü ağaç adamı nasıl yuttu?” diye soruyor. Bir kısım medyanın, “Ayasofya’nın minaresinde ezan sesleri.” diye manşet atmasını ben şahsen minareyi ağaç zanneden adamın cehaletiyle eş değer buluyorum. Bunlar bilmiyorlar mı ki, Ayasofya’nın minarelerinde ezan, yaklaşık beş yüz yıldan beri okunuyor.

Mâbedin müzeye çevrilmesiyle birlikte ara verilen ezana, 1991 yılının mart ayında tekrar başlanıyor ve şerefeler, ezanla bir kere daha şerefleniyor. Bu gerçeği bilmeyen bazı gazeteciler, sanki ilk defa uygulamaya konuluyormuş gibi, “Ayasofya müzesi yavaş yavaş ibadete açılıyor. Bir minareden ezan okunuyor.” diyerek zihinleri bulandırmaya çalışıyorlar. Minare zaten ezan okumak içindir, şarkı türkü söylemek için değildir.

Bayramlarımız ve Biz

Bayramlar, bir milletin sevinç ve mutluluk günüdür. Milletçe eğlenildiği, oyunlar oynandığı ve etkinlikler yapıldığı gündür.

Bayram, fakiriyle - zenginiyle, duluyla - yetimiyle, amiriyle - memuruyla, işçisiyle - emeklisiyle, genciyle - yaşlısıyla, bir milletin mutluluk günüdür, sevinç günüdür. O gün herkes eğlenir. Herkes güler, dargınlık olmaz, kırgınlık olmaz, dövme olmaz sövme olmaz. O gün ulusal sevinç günüdür.

Mevlid Gecesini İhya Ederken Çocukları Unutmamak Gerekir

Aslında Mevlid Kandili’ni ihyâ ederken ailenin sadece büyüğünü, yahut küçüğünü hesaba katmak yanlıştır.

Aile, beyi, hanımı, çocuğu ile bir bütündür.

Mevlid kelimesinde “doğum” mânası vardır.

Kandil kelimesinde de, belli günlerde yakılan aydınlık mânası bahis mevzuu.

İkisini bir araya getirip de Mevlid Kandili dediğimizde, Resûlüllah’ın doğum gecesinde minarelerde yakılan kandiller hâtıra gelmektedir.

Müslümanlar, her sene Rebiü’l-evvel ayının on ikinci gecesine giriş teşkil eden geceyi dinî merasimlerle ihyâ eder, farklı bir huzur ve neş’eyle tes’id etme titizliği gösterirler.

Top