ihya.org
cemaat
Minber ve Minberin Tanımı
Camide hatibin hutbe okumasına mahsus kürsü. Arapça, yüksek olmak, anlamındaki "nebr" kökünden ism-i âlettir. Minber, Cuma veya bayram hutbelerini okumak üzere çıkılan, genellikle mihrâbın hemen sağında bulunan merdivenli yapının adıdır.
Hz. Peygamber'in Medine'de inşa ettirdiği Mescid-i Nebevi'de, önceleri bir minber bulunmuyordu. Cemaatin çoğalması nedeniyle Hz. Peygamber (s.a.s)'in ders ve hutbelerinin daha rahat duyulabilmesi için, Hicretten yedi yıl kadar sonra ilk minber yapıldı. Hz. Peygamber o zamana kadar bir hurma kütüğüne yaslanarak ve kerpiçten yapılmış bir set üzerine çıkararak hitap ediyordu (Semhûdî, Vefâü'l Vefâ, Mısır 1326, I, 281-282).
İlk minber Hz. Peygamber'in ashabıyla istişaresinden sonra isteği üzerine bir kadının marangoz olan kölesi tarafından yapılmıştır. Ustanın adıyla ilgili farklı rivayetlerden, minber yapımıyla bir kaç kişinin ilgilendiği anlaşılmaktadır.
Şadırvan
Genellikle cami avlularında ortada bulunan, çevresindeki musluklardan ve ortasındaki fıskiyeden su akan üzeri kubbeli abdest yeri.
Şadırvanın ortasındaki havuzu, estetik bir kubbe örtüsü kaplar ve sütunlarla çevrilidir. Altıgen veya sekizgen yapıyı çevreleyen saçakların altında musluklar ve oturaklar taş veya ahşaptır. Büyük camilerde şadırvanın yanında bir büyük servi bulunur. Şadırvan da Osmanlı cami mimarisinin temel öğelerindendir ve oymacılık, hat, mermer işçiliği gibi sanatlarla bütünleşmiştir.
Ezansız Semtler
Kendi kendime diyorum ki; şişli, Kadıköy, moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?
İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki, bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kuran’ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitabullah’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar.
Yüksek minareler
Ülkemizde yapılan nüfus sayımlarına bazıları güven duymasa dahi ortalama rakamlar bize yol gösterebilir.
Meselâ ülkenin yüzde otuz nüfusu hâlâ köylüdür. Ben buna bir yüzde otuz da "şehre gelmiş ama şehirli olamamış köylü"yü ekliyorum.
Aslına bakarsanız toplum sürekli bir "değişim oluşum" hâlinde. Yaşanan hayata baktığımızda duragan bir "muhafazakârlık"tan bahsetmemiz mümkün değil. Analiz edilecek, adı ve yönü belirlenecek olan şey, şehirlere biriken bu nüfusun ileride nasıl bir şekil alacağıdır.
Hangi değerlere bağlı kalacak, hangi hedeflere koşacak?
Mevlid Gecesini İhya Ederken Çocukları Unutmamak Gerekir
Aslında Mevlid Kandili’ni ihyâ ederken ailenin sadece büyüğünü, yahut küçüğünü hesaba katmak yanlıştır.
Aile, beyi, hanımı, çocuğu ile bir bütündür.
Mevlid kelimesinde “doğum” mânası vardır.
Kandil kelimesinde de, belli günlerde yakılan aydınlık mânası bahis mevzuu.
İkisini bir araya getirip de Mevlid Kandili dediğimizde, Resûlüllah’ın doğum gecesinde minarelerde yakılan kandiller hâtıra gelmektedir.
Müslümanlar, her sene Rebiü’l-evvel ayının on ikinci gecesine giriş teşkil eden geceyi dinî merasimlerle ihyâ eder, farklı bir huzur ve neş’eyle tes’id etme titizliği gösterirler.
Camilerimizi boş bırakmayın
Ankara Sanat Evi tarafından Ankamall Sanatolia sahnesinde sergilenen “Eşrefpaşalılar” isimli oyunda, kadrosuz, cemaatsiz bırakılan camilerin kapısına mühür vurulmasının toplumdaki suç oranını artırdığı gerçeği gözler önüne serilerek, “Camileri boş bırakmayın” mesajı verildi.
1980’li yılların sonunda İzmir Eşrefpaşa semtinde, ezan sesinden rahatsız olan çevrelerin baskısı ile kapısına mühür vurulan camiye tayin olunan bir imamın, semte gelişinin ardından büyük bir özveri örneği göstererek, semtin kabadayılarının geçmişteki zararlı alışkanlıklarını değiştirmesini konu edinen oyun, “Kulak keserken, kulak kesildiler” mesajıyla, ilahi çağrıya uyan insanların nasıl değişebildiğini gözler önüne serdi.