ihya.org

tarih

Didyma (Didim) Antik Kenti

Didyma (Didim): Aydın ilinin Söke ilçesi, Yeni Hisar köyü sınırları içerisinde yeralan Didyma, Apollon Tapınağı ile ünlüdür.

Didyma’daki ilk kazılar 1858’de İngilizler tarafından Newton’un başkanlığında yapılmış. 1905’te Th. Weigand yönetiminde başlatılan kazılar sistemli temellere dayandırılarak 1937’ye kadar sürdürülmüştür. Bu dönemde tapınağın büyük bir kısmı ortaya çıkmıştır. Kazı ve araştırma çalışmaları Alman uzmanlar tarafından hâlen sürdürülmektedir.

Didymaion, Miletus’a bağlı bir kâhinin ikamet yeri ve mabet olarak bilinir. Son kazılardan Didyma’nın sadece bir kâhinin ikametgâhı değil, aynı zamanda yoğun bir yerleşim yeri olduğu da anlaşılmıştır. Arkaik tapınağın yapımına M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında başlanıldığına ve yapımının aynı yüzyılın sonlarında tamamlanıldığına inanılır. Helenistik tapınağın yapımına, Büyük İskender’in Perslere karşı elde ettiği zaferden sonra başlanılmıştır. Ancak, kalıntılardan bu Helenistik tapınağın yapımının tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.

Altı Rotada Mimar Sinan’ın İstanbul’una Yolculuk

Sanat tarihçisi Reha Günay, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları’ndan yeni bir kitap çıkardı; Sinan’ın İstanbul’u. Bir gezi rehberi niteliği taşıyan, bol fotoğraf, minyatür ve çizimle desteklenmiş. 247 sayfada ve 6 rota üzerinden Mimar Sinan’ın İstanbul’a kazandırdığı yapıları anlatıyor.

Biz de bu hafta, yanımıza bu kitabı alıp, Mimar Sinan’ın harikalar diyarına doğru bir yolculuk yapacağız. Aslında bu yolculuk, altı ayrı rotada en az dört günde tamamlanması gereken bir ziyaret.

Ömrü hayatı boyunca Sinan’ın gözdesi her zaman İstanbul oldu, ama onun parlak zekasından ve olağanüstü yeteneklerinden başka şehirler ve memleketlerin yararlanması konusunda cömert davrandı. Şöyle demişti Sinan: "Hep bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı oldum amma pergelin gezen ayağı gibi başka diyarlarda dolaşmayı özledim". Böylece, pergelin sabit ayağı imparatorluğun başkenti İstanbul’un üstünde durdu. Diğeri ise, yeryüzünde gezindi. Hayatını ve felsefesini anlattığı Tezkiretü’l Bünyan adlı eserinde bu yüzden olsa gerek "Her yüksek eyvandan bir köşe, her viran tekkeden bir kırıntı belleyip İstanbul’a döndüm" demişti.

Dağlık Antik Kenti

Gazipaşa İlçesi'ne 18 km. uzaklığındaki Güneyköyü sınırları içerisindedir. Antik Çağda Dağlık Kilikya olarak bilinen bölge sınırları içinde kalmaktadır. Kentin adı Kommagene kralı 4. Antiochus'tan gelmektedir. Kalıntılar üç yükselti üzerinde toplanmıştır. Birinci bölüm sütunlu cadde, agora, hamam, zafer takı ve kilisenin bulunduğu kesimdir. İkinci bölüm Kilikya Bölgesine özgü mezar yapılarının bulunduğu nekropol alanı; üçüncü bölüm ise batıda denize uzanan, sarp kayalıklar üzerine yapılmış kale kalıntılarıdır. Kentin kuzeyinde, halen mimarî elemanları görülebilen bir tapınak kalıntısı mevcuttur. Kentin merkezine trikonkhos adı verilen üç duvarı apsis şeklinde dini işlevi olan bir yapı yer alır. Kalıntılar Roma, Bizans ve Ortaçağ Dönemine tarihlendirilmektedir.

Çatal Höyük Antik Kenti

Çatalhöyük, Konya'nın Çumra İlçesi sınırlarında olup, ilçenin 10 km. doğusunda yer almaktadır. Höyük, farklı yükseklikte iki tepe düzü olan bir tepe şeklindedir. Bu iki yükseltisi nedeniyle çatal sıfatını almıştır. Çatalhöyük 1958 yılında J. Mellaart tarafından keşfedilmiş, 1961-1963 ve 1965 yıllarında kazısı yapılmıştır. Yüksek tepenin batı yamacında yapılan araştırmalar neticesinde, 13 yapı katı açığa çıkarılmıştır. En erken yerleşim katı (1) ise M.Ö. 5500 yıllarına tarihlenmektedir. Stil kritiği yolu ile yapılan bu tarihleme, C 14 metodu ile de doğrulanmış bulunmaktadır. İlk yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapılara ait özgün buluntuları ile insanlık tarihine ışık tutan bir merkezdir.

Kyaneae (Yuva Köyü) Antik Kenti

Finike - Kaş karayolu üzerindeki diğer bir ören yeri de Kaş'a 23 km uzaklıktaki Yavı Köyü'nün üzerinde bulunan sarp kayalıklardaki Kyaenai'dir. Araba ile tiyatronun yanına kadar çıkılabilir, köyden de harabe yerine tırmanmak mümkündür. Kyaenai ismi koyu mavi anlamına gelmekte, ayrıca "Çınlayan Kayalar" adıyla da anılmaktadır. Bunun nedeni rüzgarın buradaki kayalara çarparak çınlaması olsa gerektir.

Şehrin ne zaman kurulduğunu bilemiyoruz ancak ele geçen kitabeler şehrin tarihini M.Ö. IV. yüzyıla kadar çıkarmamıza neden oluyor. O tarihten itibaren de Kyaenai devamlı iskan edilen bir Lykia şehridir. Kyaenaili zengin lason 16 Lykia şehrine yardım ettiği gibi kendi şehrine de yardım etmiş, imarına çalışmıştır. Bu nedenle de ona Lykia'nın en büyük hakimi anlamına gelen "Lykiakn" ünvanı verilmiştir. Roma Devrinde büyük gelişme gösteren şehir Bizans döneminde de psikoposluk merkezi olarak varlığını sürdürmüş, X. yüzyılda terk edilmiştir.

100 Yıllık Slovenya Mimarisi

1991’de kazanılan bağımsızlık, 2004’te gelen Avrupa Birliği üyeliği, 2007’de para biriminin Euro ile değiştirilmesi ve 2008 yılının ilk yarısında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı... Bunlar, son zamanlarda Slovenya’ya ve ülkenin mimarlık kültürüne olan ilginin giderek artmasının birkaç sebebi. Ülkenin yaklaşık 100 yıllık mimarlık tarihine ait eserler ve mimarlığa günümüze kadar yol gösteren Plečnik, Fabiani ve Ravnikar gibi Sloven mimarlara ait seçkiler, Viyana’da düzenlenen “Mimarlık. Slovenya - Usta ve Sahne” başlıklı sergide Mayıs ayında ziyaretçilerle buluştu.

Dinamizm ve karmaşa, 20. yy’ın ilk yarısında toplumsal güçler ve çeşitli sanat akımları tarafından şekillendirilen Slovenya mimarisini tanımlayan iki sözcük. Söz konusu dönemin, aralarında Max Fabiani (1865 - 1962) ve Jože Plečnik’in (1872 - 1957) öne çıktığı dikkate değer mimarları, Viyana’da eğitim gördü. Slovenya’nın başkenti Ljubljana’da 1895 depreminden sonra bina yapan mimar ve müteahhitlerin çoğu Alman, Çek ve Hırvattı, bir kısmı ise İtalya’nın Friuli Bölgesi’nden geliyordu. 19. yy’da ve 20. yy’ın ilk yarısında Avusturya - Macaristan İmparatorluğu’nun sınırları içinde bulunan multietnik Trieste ise, Sloven kurumların geliştiği en büyük ve önemli kentlerden. Narodni dom (Max Fabiani, 1905), Sosyal Bilimler Okulu (Josip Costaperaria, 1912) ve Ekonomi Binası (1905) bu kurumlardan bazıları. Ancak, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu’nun yıkılması ve Slovenya sınırları içinde bulunan Trieste’nin 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’ya bırakılması, bu kültürel gelişim sürecinin oluşmasını sağlayan Sloven elitlerinin Trieste’yi ulusal bir odak noktası yapma çabasını boşa çıkardı. Özellikle kentteki Narodni dom başta olmak üzere tüm Sloven kurum ve yapılar, İtalyan ırkçılığının hedefi oldu.

Alanya Coracesium Antik Kenti

Türkiye’nin güney sahilinde en dikkat çekici manzaralardan birine sahip olan Alanya, denize uzanan kayalık bir yarımadanın üzerinde bulunur. Alanya, ilginç evlere, dik uçurumlara ve istihkam duvarlarına sahiptir. Günümüzün Alanya’sı olan yerde bilinen en eski yerleşim alanı “kaya” anlamına gelen Coracesium şehridir. Bu şehir, bulunduğu yer itibariyle bazen Cilicia bazen de Pamphylia topraklarına dahil edilmiştir. Strabo, Cilicia’yı batıdan doğuya doğru betimlerken dik uçurumun üzerinde kurulmuş bir kale olarak tanımladığı Coracesium ile başlar.

Mükemmel limanına ve son derece korunmalı konumuna bağlı olarak bu yer, hemen hemen her çağda korsanların ya da ayaklanmacıların sığınağı olmuştur. Bu yüzden M.Ö. 199’da III. Antiochos’a karşı direnen tek şehir Cilicia olmuştur. Yarım asır sonra, bölgenin yöneticisi olan Diodotos Trypon da VII. Antiochos ile müttefik kalmayı reddetmiştir. M.Ö. birinci yüzyılda Akdeniz’de korsanlık Roma İmparatorluğu için büyük bir ekonomik ve politik sorundu; korsanların hububat gemilerine el koyması öyle boyutlara ulaşmıştı ki neredeyse Roma’yı bile açlık tehlikesiyle yüz yüze bırakmıştı. Bu sebepten, Puplius Servius M.Ö. 78’de Cilicia’ya gönderilmiş ve korsanlara karşı bir dizi sefer düzenlemiştir ama sonunda başarısız olmuştur. Ancak daha sonra M.Ö. 65’te Roma Senatosu tarafından yetkilerle donatılıp güçlendirilen Puplius, tüm korsan kalelerine karadan ve denizden saldırarak onları kendi kontrolü altına almıştır. En son düşen şehir Coracesium olmuştur ve bu süreç içinde sadece korsanların filoları yok edilmemiş aynı zamanda şehrin istihkam duvarları da yıkılmıştır ve bu taşlar denize düşmüştür.

Asmalı Mescit Sokağı

Tarihi Gelişimi

Galata’nın ilk çağlara kadar uzanan tarihine karşın, bir elçilikler semti olarak gelişen bölge, 16.yyın ilk yarısında, içinde tektük yapıların yer aldığı bağlık bahçelik bir alandır. Bu tarihlerde Beyoğlunda, Acemioğlanlar Kışlası olarak kullanılan Galatsarayındaki toplulukla Galata Mevlevihanesi, Şahkulu Mescidi, Asmalı Mescit ve Ağacami çevresinde küçük Türk yerleşmeleri bulunmaktaydı. 16.yy sonlarında Fransız, Venedik, İngiliz, Hollanda, Polonya ve 17.yy da Danimarka elçiliğinin bölgeye yerleşmesinden sonra 18.yylarda semtin elçilik görevlilerinden başka yabancı uyrukluların ve gayrimüslim azınlıkların oturduğu önemli bir alan haline gelmeye başladığı görülür. Yaklaşık iki yüzyıllık bu dönemin genel karakteri nüfusu çok düşük kalan bir insan dokusu ve elçilik binaları hariç, çok basit ve bir kısmı Türk mimari üslubunda ahşap olan ve Tünelbaşı-Taksim ekseniyle yan sokaklarında kendini gösteren lineer bir yerleşim planıdır. Bu dönemde hayat son derece basit ve sönüktür. Elçilik binaları içindeki davetler dışında tek bir otel, iyi bir restoran, eğlence yeri, tiyatro veya sergi salonu cinsinden bir kültür yeri yer almaz.

Denizli Colossae Antik Kenti

Denizli İli'nin 25 km. doğusunda, Honaz İlçesi'nin 2 km. kuzeyinde yer almaktadır.

Denizli-Ankara karayolunun 16. km. sinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi'nden Honaz'a giden karayolu, Colossae kentinin içinden geçmektedir.

Antik kent, Honaz (Kadmos) dağının kuzeyinde Aksu Çayının kenarına kurulmuştur. Antik Çağdan beri kullanılan güney şark yolu üzerindedir. Büyük Frigya içinde bulunan en önemli merkezlerdendir. Ksenophon'a göre Frigyanın 6 büyük şehrinden biridir.

Pers egemenliğinde de parlak çağlarını yaşamıştır. İ.Ö. 2.yy.dan itibaren Hierapolis ve Laodikeia'nın kurulması ile önemini yitirmiştir. İ.S. 1.yy. başlarında Laodikeia ile birlikte yüncülük ve dokumacılıkta çok gelişmiştir. İ.S. 1.yy. da Neron döneminde meydana gelen depremle harap olmuştur.

Üzümlü Kadyanda Antik Kenti

Kadyanda harabeleri Fethiye'den 18 km uzaklıktaki Üzümlü Köyü'nün 9 km. kuzey doğu istikametindeki bir tepe üzerindedir. Üzümlü'nün 400 m yukarısında ve denizden 915 m yükseklikteki harabelerde Roma İmparatorluk çağı eserleri görülür.

Lykia dilinde "Kadawanti" olarak bilinen Kadyanda fazla önemi olmayan bir şehir olup yazıtlarından en erken M.Ö. V. yüzyıla tarihlenmektedir. Ancak geniş alanı kaplayan kalıntılar şehrin Roma İmparatorluğu dönemindeki ihtişamını göstermesi bakımından ilginçtir.

Kadyanda, etrafı muntazam olmayan iri taş bloklardan oluşan surlarla çevrilidir. Bu surların bazı kısımları bugün dahi etkileyici bir görünümdedir. Buradan Xanthos vadisi ve Fethiye Ovası panoramik bir görüntü arz eder.

Surların yanından Kadyanda'nın tiyatrosuna ulaşılır. Akropolün güney yamacına yaslanmış tiyatro yıkılmasına rağmen eski görkemini yansıtır şekildedir.

Belkıs (Zeugma) Antik Kenti Kurtarma Çalışmaları

Zeugma'nın Yeri

Gaziantep İli, Nizip İlçesi'nin 10 km. doğusundaki Belkıs Köyü'nde, Fırat Irmağı kıyısında, Zeugma Antik Kenti bulunmaktadır. Tarih öncesi çağlardan beri kesintisiz iskan gösteren bu yerleşimin önemi, Fırat Irmağı'nın en kolay geçit verdiği iki noktadan birisinde olmasıdır. Zaten "Zeugma" adı da "köprübaşı" veya "geçit yeri" gibi bir anlam taşımaktadır. Günümüzde, üzerinde fıstık ağaçlı yetişmiş bulunan, 3-4 metre kalınlığında toprak tabakasıyla örtülüdür. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan bu antik kentin 1/3'ü, su tutulması Ekim 2000'de tamamlanacak olan Birecik Barajı göl alanı altında kalacaktır.

Tarihi

Kent, Hellenistik Dönem'in önemli bir ticaret merkezidir. Bölgenin Roma İmparatorluğu egemenliğine girmesinden sonra, burada "IV. Lejyon" olarak adlandırılan askeri garnizonun yerleşmesi ile kentin önemi artmıştır. Zeugma'da ticaretin ilerlemesiyle sanatsal etkinlikler artmış ve kültürel bir gelişme sağlanmıştır. Antakya'dan Çin'e uzanan ipek yolunun Zeugma'dan geçmesi, Samsat'dan ırmak yoluyla ticaret yapılması, IV. Garnizon'nun burada konuşlandırılması sonucunda, tüccarların kente yerleştiği ve Fırat manzaralı teraslara villalarını yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Kentte, gelişmiş bir sınır ticareti ve buna bağlı olarak büyük bir gümrük olmalıdır. İskeleüstü olarak adlandırılan tepede, bir arşiv odasında 65.000 adet mühür baskısının ele geçmiş olması, bu kanıyı güçlendirmektedir. Papirus, parşömen, para torbaları ve gümrük balyalarını mühürlemede kullanılan bu mühür baskıları, Zeugma'da, hem güçlü bir haberleşme ağının, hem de gelişmiş bir ticaretin varlığını göstermektedir.

Antalya Attaleia Antik Kenti

M.Ö. 188’de Syria Kralı III Antiochos, Pergamum ittifakı tarafından Magnesia’da bozguna uğratılmasından sonra Apamea Barışı’nı imzaladıysa da sınırlar konusundaki anlaşmazlık sona ermedi. Pergamum ve onun güçlü filosu için Pamphylia sadece çok önemli değil, aynı zamanda Side’yi ele geçirmeye çalışırken uğradığı başarısızlıktan sonra donanmasının sığınması için acil bir ihtiyaçtı. Bu sebepten (M.Ö. 159 – 138 yılları arasında hüküm süren) Pergamum Kralı II. Attalos donanmaya ait bir üs kurma amacıyla kendi adını verdiği Attaleia’yı kurdu. Şehrin eski bir yerleşimin uzantısı olması ya da önceden var olan bir yerleşimin üzerine yapılanmış olması muhtemeldir. Antalya’nın 5 kilometre batısında bugünkü Gurma Köyü topraklarında kurulan antik Olbia şehri, madeni parasına göre tarihi beşinci yüzyıla kadar uzanan antik bir merkezdi. Attaleia’nın kurulmasıyla, Olbia önemini kaybetti, varoş seviyesine indi.

Antalya Aspendos Antik Kenti

Köprüçay (Eurymedon) nehrinin yanında kurulmuş olan Aspendos, muhteşem antik anfi-tiyatrosuyla dünyaca tanınmaktadır.

Yunan efsanesine göre, şehir Truva Savaşı’ndan sonra Pamphylia’ya gelen kahraman Mopsos liderliğindeki Argive kolonicileri tarafından kurulmuştur. Aspendos bölgede kendi adına madeni para bastıran ilk şehirlerden biridir. Tarihi M.Ö. beşinci ve dördüncü yüzyıla uzanan bu gümüş sikkelerde şehrin adı yerel yazı ile Estwediiys olarak geçer. 1947’de yapılan Adana yakınındaki Karatepe kazılarında bulunan M.S. sekizinci yüzyılın sonlarına ait hem Hitit hiyeroglifi hem de Finike alfabesi ile kazılmış olan iki dildeki yazıt, Danunum (Adana) Kralı Asitawada’nın kendi isminden türetilmiş Azitawadda adında bir şehir kurduğunu ve kendisinin Muksas ya da Mopsus hanedanı üyesi olduğunu belirtir. “Estwediiys” ve “azitawaddi” isimleri arasındaki bu şaşırtıcı benzerlik Aspendos şehrinin Asitawada’nın kurduğu şehir olabileceğine işaret eder.

Aspendos eski çağlarda politik bir güç olarak önemli rol oynamamıştır. Aspendos’un kolonileşme dönemindeki siyasi tarihi Pamphylia bölgesindeki akımlarla uyum sağlar. Bu eğilim ile Aspendos, kolonileşme döneminden sonra bir süre Likya egemenliği altında kalmıştır. Şehir, M.Ö. 546’da Pers hakimiyeti altına girmiştir. Aspendos’un bu dönemde de kendi adında parasını basmaya devam etmiş olması, şehrin Pers egemenliği altında bile oldukça özgür olduğunu gösterir.

Antalya Ariassos Antik Kenti

Ariassos, Antalya’nın kuzeybatısında bulunan Taurus Dağlarındaki dar, taşlık bir vadide kurulmuştur. Ariassos’a ait bulunan en eski madeni para M.Ö. birinci yüzyıla aittir. Bir yüzünde Zeus’un başı bulunan bu paraların diğer yüzünde de kambur bir boğa görülür. Strabo, diğer kaynaklarda Areassos ve Ariassos olarak da geçen şehirden Aarossas olarak bahseder.

Yıkılmış birkaç Helenistik duvar dışında diğer tüm kalıntılar Roma ve Bizans dönemlerine aittir. En iyi korunmuş yapı, ortadaki kemeri daha yüksek ve geniş olan üç kemerli zafer takı şeklindeki şehir kapısıdır. Kemerler taş kaideler üzerinde yükselir.

Siteye, bu kapıdan geçilerek doğu-batı yönünde uzanan sütunlu caddeden geçerek girilir. Bu caddeye, Bizans döneminde ne için yapıldığı bilinmeyen ve dokusunu tamamen bozan bir çok yapı dikilmiştir. Bugün sadece birer taş yığınına dönüşmüş olduklarından diğer ana binaların özellikleri belirlenememiştir.

Antalya Kılınçlar Apollonia Antik Kenti

Apollonian harabeleri Kekova yolu üzerinde, Kaş'a 22 km uzaklıkta bulunan Kılıçlı Köyü'ndeki tepededir. Arabayla harabenin bulunduğu tepenin yakınında kadar gidilir ve buradan tepeye tırmanış başlar.

Diğer küçük Lykia şehirleri gibi Apollonia hakkında da daha fazla bilgi yokutr. Eski yazarlar da Apollonia'nın yeri için kuşkuya düşmüşlerse de kitabelerden Augustus ve Tiberius devri adak stellerinden Apollonia'nın bugünkü Kılıçlı Köyü'nde olduğu kesinleşmiştir.

Apollonia bir beyin oturduğu müstahkem kalelerden birisidir. Kalıntılardan anlaşıldığına göre M.Ö. IV. yüzyılda varlığı bilinen Apollonia'da, Aperlai vasıtasıyla Lykia Birliğinde temsil ediliyordu.

Şehir L harfine benzeyen bir kayalığın üzerine kurulmuştur. Akropolü çevreleyen surlardan kuzey ve batı yönündekiler oldukça iyi bir şekilde günümüze gelebilmişlerdir. Surların bazı kısımları rektagonal biçimde olduğu gibi genelde iri taşlardan kiklopien tarzında yapılmışlardır.

Top