İhya Sanat
İhya Sanat
İhya Sanat
Ayasofya Camii Kısa Tarihçesi
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya Camii, mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden yegâne uygulama olarak görülür. Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünü olarak değerlendirilir.
Ayasofya, inşa edildiği tarihten bu yana 916 yıl kilise, 481 yıl cami olarak hizmet verdi. Son olarak Ayasofya, 1935'te müzeye dönüştürüldü.
Mihrap Nedir?
Oda, köşk, baş köşe, yüksek yer, savaş âleti. Câmide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu, kıble tarafındaki duvarın ortasında bulunan, oyuk, girintili yer anlamında bir terim. Çoğulu "mehârîb"tir. Bu bölüm, savaş âletine benzetilerek mihrab denilmesi, şeytan ve kötü düşünce ve arzularla savaş yeri kabul edilmesindendir.
Kuran-ı Kerim'de Mihrap
Kur'ân-ı Kerîm'de mihrab sözcüğü ve çoğulu şu âyetlerde geçmektedir. Kudüs'te Mescid-i Aksa bünyesinde, Meryem'in barındığı bir bölme anlamında şöyle kullanılmıştır: "Rabbi onu, güzel bir şekilde kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Onu Zekeriyya'nın himayesine bıraktı. Zekeriyya meryem'in bulunduğu mihrâba her girdiğinde onun yanında yiyecek, rızık buldu. "Bu,.sana nereden geldi ey Meryem?" dedi". Meryem; "O, Allah tarafındandır. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırır" (Ali İmrân, 3/37).
İstanbul’un 7 Selâtîn Camii
Pâdişâhlar, hanım sultan ve valide sultanlar tarafından yaptırılmış olan camilere “Selâtîn Camii” denir. “Selâtîn” sultan kelimesinin çoğuludur. Yani “Sultanlar Camii” demektir. Başta payitaht İstanbul olmak üzere birçok İslâm beldesinde, güzellikte ve ihtişamda birbirleriyle yarışan camilere şahit olabiliriz. Osmanlı Devleti’ne en uzun süre başşehirlik yapması sebebiyle İstanbul’un her tarafı selâtîn camileriyle bezenmiştir. İşte bu camilerden 7 tanesini sizler için derledik. İyi okumalar…
1. Beyazıt Camii (1506)
İstanbul’un üçüncü tepesine ismini veren Beyazıt Camii ve Külliyesi Sultan İkinci Bayezid tarafından İstanbul’a kazandırılmıştır. İstanbul’daki en eski selâtin camii olarak kabul edilir.
2. Dolmabahçe Camii (1855)
Sultanahmet Camisinin Yapılışı ve Hazırlık Dönemi
Yıkım ve kazı; külliye yapımına istimlâk olunan arazide bulunan yapıların yıkılmasıyla başlanmıştır. yıkımı temel ve lağımın kazılması toprak doldurulması ve temizlenmesi izlemiştir. Moloz taş çıkarılması kariz boşaltılması işlerinde Lağımcılar çalışmıştır. Malzeme ve temini; Yapım için gerekli malzemenin iş yerine getirilmesi karmaşık bir işlem olarak belirmektedir. Önce taş ağaç kurşun gibi İstanbul dışında ve çeşitli yerlerden getirilecek malzemeyi bulmak ve satın almak için bazı kişiler görevlendirilmekteydi.
Selimiye Camii Efsaneleri
Selimiye Camii‘nin uzun yıllar boyunca süregelen, ağızdan ağıza, nesilden nesile aktarılan hikayeleri günümüze kadar söylenegelmiştir.
Caminin Yeri Hakkında
Hz. Muhammed’i rüyasında gören padişah II. Selim, Peygamberin emri üzerine onun rüyada işaret ettiği, bugünkü cami alanının bulunduğu yere bir cami yaptırmaya karar vermiştir.
Müminin Mihengi: Dürüstlük
İslâm, insanı insanca yaşatmak için gönderilen ilahi bir dindir. Bu gayeye ulaşmak için birtakım kurallar koymuştur. Bu kurallar evrenseldir. Her devirde ve her yerde insanların muhtaç oldukları ilkelerden meydana gelmektedir. Bu evrensel ahlâkî prensiplerden biri de sıdk, yani dürüstlük ve güvenilir olmaktır.
İslâm ahlâkında doğruluk ve dürüstlük, insan onurunun ve sağlıklı bir toplum yapısının vazgeçilmez şartlarından biri olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla dürüstlük, gerek fert gerekse toplum için zorunlu olan ahlâkî niteliklerin tamamını kendinde toplar.
Dürüstlük, müminin en önemli ve en belirgin özelliğidir. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan her mümin dürüst olmak zorundadır. Zaten “mümin” kelimesinin içinde bu mana mevcuttur. Dolayısıyla kendisine güvenilmeyen ve dürüst olmayan bir mümin düşünülemez. Zira bu kelimenin bir anlamı da “güven veren”dir. Güvenilmezlik ise münafıkların özelliğidir.
Kulluktan Hürriyete
En yüksek velilik mertebesi olan Allah’a kulluğun diğer bir boyutu “hürriyet”tir. Bu kavramın, hakikatte insan olmak ve gerçek manada tevhid (Allah’ı birlemek) ile yakın alakası vardır. Dolayısıyla bir ahtapot gibi ruhu kıskacına alan nefsin esaret zincirlerini kırmadan, insan ve tevhidin hakikatine ulaşan kâmil bir mümin olabilmenin imkanı yoktur.
Nefse kulluk
Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz, “Arzuları benim getirdiğim (İslâm)’a uymadıkça, hiç biriniz (kâmil) mümin olamaz.” buyurmaktadır. ( Nevevî , Kırk Hadis)
Hadis-i şerifte “arzu” diye tercüme edilen “ hevâ ” kelimesi, Allah ve Rasulü’nün emirlerine aykırı olan nefsin hazlarıdır. Diğer bir ifadeyle, vahye ters düşen her türlü duygu, düşünce, kalbî yöneli ş, sevgi ve davranış biçimidir.
Minber ve Minberin Tanımı
Camide hatibin hutbe okumasına mahsus kürsü. Arapça, yüksek olmak, anlamındaki "nebr" kökünden ism-i âlettir. Minber, Cuma veya bayram hutbelerini okumak üzere çıkılan, genellikle mihrâbın hemen sağında bulunan merdivenli yapının adıdır.
Hz. Peygamber'in Medine'de inşa ettirdiği Mescid-i Nebevi'de, önceleri bir minber bulunmuyordu. Cemaatin çoğalması nedeniyle Hz. Peygamber (s.a.s)'in ders ve hutbelerinin daha rahat duyulabilmesi için, Hicretten yedi yıl kadar sonra ilk minber yapıldı. Hz. Peygamber o zamana kadar bir hurma kütüğüne yaslanarak ve kerpiçten yapılmış bir set üzerine çıkararak hitap ediyordu (Semhûdî, Vefâü'l Vefâ, Mısır 1326, I, 281-282).
İlk minber Hz. Peygamber'in ashabıyla istişaresinden sonra isteği üzerine bir kadının marangoz olan kölesi tarafından yapılmıştır. Ustanın adıyla ilgili farklı rivayetlerden, minber yapımıyla bir kaç kişinin ilgilendiği anlaşılmaktadır.
Süleymaniye'nin Harcına Karıştırılan Mücevherler
Süleymaniye'nin temelleri atildiktan sonra, iyice oturmasi için yapiya ara verince, yukarida da söyledigimiz gibi, agir masraflar yüzünden insaata ara verildigini sananlar olmustu. Böyle zannedenlerden biri de Iran sahi Tahmasp Han idi. Ona adamlari böyle haber vermisti. Oysa o bu haberi aldigi zaman, Mimar Sinan'in temelin oturmasi için hesapladigi süre dolmus, insaata baslanmisti. Yüzlerce amele, usta ve süsleme isini yapan sanatkarlar, haril haril çalisiyordu.
Minare Nedir? (Minarenin Tanımı)
Minareler İslam dininde ibadet yerleri olan camilerde namaza çağrıyı bildirmek ve sala okumak için inşa edilmiş ana yapıdan yüksek tasarlanan yapılardır.
Camilerde minare ihtiyacı teknolojinin henüz olmadığı İslamiyetin ilk dönemlerinden 20. yy.'ın ilk yarısına kadar, ezanın uzak yerlerden duyulmasına imkan sağlamak için yapılmışlardır.
Eski devirde müezzin, caminin balkonuna yani þerefeye çıkar, istinare denilen şekilde dönerek ezan okurdu, modern çağda artık minareye çıkmadan cami içindeki mikrofondan okumaktadır. Mamafih bazı Nakşibendi tarikatlarında hoparlörle okumak yerine yine eski usul kullanılmaktadır ki, onlar teknolojinin bir kısmını bidat olarak görmektedirler. Camilerde minare zorunlu bir yapı parçası değildir.
Süleymaniye Camisinin Boyutları
Iç ve dis avlular olarak genis bir alani kaplayan caminin esas binasi 57 metre genislikte ve 60 metre uzunlukta, yani kareye yakin bir alan isgal eder. Kunnesinin çapi 25.5 m., yerden yüksekligi ise 53 metredir. Kubbe dört filayagina dayanan dört büyük kemere ve bu kemerler arasindaki dört askiya oturtulmustur. Sinan'in deyimi ile bu dört somaki sütun Muhammed dinini sembolize eden kubbeyi tutuyordu. Bu sütunlarin nereden nasil getirilidigini asagida okuyacagaz.
Bursa Ulu Camii Minberindeki Sırlar
602 yıllk bir minber... Tarihi minber üzerinde güneş ve galaksi sistemleri var. Hem de gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek oranlarla örtüşüyor...
1402 tarihinde (Hicri 804) inşa edilen Bursa’nın tarihi sembollerinden Ulu Caminin minberinin Doğu yakasında (mihraba bakan yüz) Güneş sistemi, Batı yakasında ise Galaksi Sistemi yer alırken evrenin kül olarak tasvir edildiği ileri sürüldü. 602 yıllık tarihi minberdeki şekiller bu tespiti doğrular nitelikte. Hem de minberin her iki yüzünde şaşırtıcı şekilde evrenin haritalarının adeta bir krokisi var. Bu kadar büyük bir tesadüf olabilir mi, yoksa bu minberin banisi gerçekten bir astronomi hayranımıydı?
Allah ile kulu arasındaki sırrın adı: İhlas
Türkçemizde doğru ve gerçek sevgi, kalp temizliği ve samimiyet manalarında kullanılan ihlas kavramı(1), aslında yaratan ile yaratılan arasında kurulu olan, her karesinde aşk-ı İlâhî’nin koklandığı o eşsiz ve paha biçilmez köprünün adıdır.
Temeli aşk olan bu köprüyü içerlerinde tesis eden yanık yürekler, bu sırrın kendilerine bahşettiği o duruluk ve enginliğin, teslimiyet ve ubudiyyet bilincinden mütevellit olan o sarsılmaz metanetin, bulundukları her ortamda yegane temsilcisidirler. Özü itibariyle Rahmânî olan bu değerler, bünyesinde bulunduğu kutlu kişilere Rahmânî bir tad katmakla kalmayıp, onlarla diyalog ve irtibat halinde olan kişilere de, Rahmânî bahçelerde derlenmiş, dünya değerleriyle elde edilemeyecek eşsiz güllerin kokularını teneffüs ettirecektir.
Osmanlı Camii Mimarisi
Mimar Sinan’ın ölümü ile Osmanlı mimarisinde “Klasik Dönem” diye adlandırılan çağ kapanmış, ama bu büyük ustanın etkileri uzun süre devam etmiştir. Bu etki, özellikle cami planlarında çok güçlü ve kalıcı olmuştur. Mimar Sinan’ın şehzade Camii’nde geliştirdiği dört yarım kubbeli sistem, birçok yapıda yinelenmiştir. Bunlar arasında en önemli olanı Sultan Ahmet Camii’dir. I. Sultan Ahmed’in mimar Sedefkar Mehmed Ağa’ya yaptırdığı bu külliye, Sinan’ı izleyen, onun ekolünü sürdüren yapılar arasında en tanınmış örnektir denilebilir.
Külliyenin merkezini oluşturan cami, dört yarım kubbeli plan şemasının başarılı uygulamalarından biridir. Yapının öteki camilerden ayrılan yönü ise avlunun dört köşesinde ve caminin iki yanında birer olmak üzere altı minareye sahip oluşudur. Caminin avlusu da ortasındaki şadırvanı ve çepeçevre revaklarıyla klasik dönemdekilere benzer. Ancak ayrıntılarda bazı farklar vardır.
17. yüzyılın ilk yıllarına ait olan bu yapıda dikey hatların ön plana geçmeye başladıkları görülür. Süslemede klasik motifler ele alınmış, ancak kompozisyon anlayışında bazı küçük farklar belirmiştir.
Süleymaniye Camisinde Akustik
Mimar Sinan, cami içinde sesin iyi yayilmasi ve duyulmasi için harika bir teknik kullanmistir. Bunun için bütün kubbeleri çift kubbe seklinde yapmistir. Ayrica, ortadaki büyük kubbeye, içeriye dogru açik durumda, derinlikleri 50 metreye ulasan, agizlaru 5 metre olan 64 küb yerlestirmistir. Bu küplerden, küçük kubbelerin köselerine ve sarkitlarin altina da koymustur. Bundan baska, zeminde, sesi yansitmak için tuglalardan bosluk birakmistir. Iste bu sayede Süleymeniye harika bir akustige sahip olmustur.