ihya.org

gezi

Denizli Colossae Antik Kenti

Denizli İli'nin 25 km. doğusunda, Honaz İlçesi'nin 2 km. kuzeyinde yer almaktadır.

Denizli-Ankara karayolunun 16. km. sinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi'nden Honaz'a giden karayolu, Colossae kentinin içinden geçmektedir.

Antik kent, Honaz (Kadmos) dağının kuzeyinde Aksu Çayının kenarına kurulmuştur. Antik Çağdan beri kullanılan güney şark yolu üzerindedir. Büyük Frigya içinde bulunan en önemli merkezlerdendir. Ksenophon'a göre Frigyanın 6 büyük şehrinden biridir.

Pers egemenliğinde de parlak çağlarını yaşamıştır. İ.Ö. 2.yy.dan itibaren Hierapolis ve Laodikeia'nın kurulması ile önemini yitirmiştir. İ.S. 1.yy. başlarında Laodikeia ile birlikte yüncülük ve dokumacılıkta çok gelişmiştir. İ.S. 1.yy. da Neron döneminde meydana gelen depremle harap olmuştur.

Üzümlü Kadyanda Antik Kenti

Kadyanda harabeleri Fethiye'den 18 km uzaklıktaki Üzümlü Köyü'nün 9 km. kuzey doğu istikametindeki bir tepe üzerindedir. Üzümlü'nün 400 m yukarısında ve denizden 915 m yükseklikteki harabelerde Roma İmparatorluk çağı eserleri görülür.

Lykia dilinde "Kadawanti" olarak bilinen Kadyanda fazla önemi olmayan bir şehir olup yazıtlarından en erken M.Ö. V. yüzyıla tarihlenmektedir. Ancak geniş alanı kaplayan kalıntılar şehrin Roma İmparatorluğu dönemindeki ihtişamını göstermesi bakımından ilginçtir.

Kadyanda, etrafı muntazam olmayan iri taş bloklardan oluşan surlarla çevrilidir. Bu surların bazı kısımları bugün dahi etkileyici bir görünümdedir. Buradan Xanthos vadisi ve Fethiye Ovası panoramik bir görüntü arz eder.

Surların yanından Kadyanda'nın tiyatrosuna ulaşılır. Akropolün güney yamacına yaslanmış tiyatro yıkılmasına rağmen eski görkemini yansıtır şekildedir.

Belkıs (Zeugma) Antik Kenti Kurtarma Çalışmaları

Zeugma'nın Yeri

Gaziantep İli, Nizip İlçesi'nin 10 km. doğusundaki Belkıs Köyü'nde, Fırat Irmağı kıyısında, Zeugma Antik Kenti bulunmaktadır. Tarih öncesi çağlardan beri kesintisiz iskan gösteren bu yerleşimin önemi, Fırat Irmağı'nın en kolay geçit verdiği iki noktadan birisinde olmasıdır. Zaten "Zeugma" adı da "köprübaşı" veya "geçit yeri" gibi bir anlam taşımaktadır. Günümüzde, üzerinde fıstık ağaçlı yetişmiş bulunan, 3-4 metre kalınlığında toprak tabakasıyla örtülüdür. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan bu antik kentin 1/3'ü, su tutulması Ekim 2000'de tamamlanacak olan Birecik Barajı göl alanı altında kalacaktır.

Tarihi

Kent, Hellenistik Dönem'in önemli bir ticaret merkezidir. Bölgenin Roma İmparatorluğu egemenliğine girmesinden sonra, burada "IV. Lejyon" olarak adlandırılan askeri garnizonun yerleşmesi ile kentin önemi artmıştır. Zeugma'da ticaretin ilerlemesiyle sanatsal etkinlikler artmış ve kültürel bir gelişme sağlanmıştır. Antakya'dan Çin'e uzanan ipek yolunun Zeugma'dan geçmesi, Samsat'dan ırmak yoluyla ticaret yapılması, IV. Garnizon'nun burada konuşlandırılması sonucunda, tüccarların kente yerleştiği ve Fırat manzaralı teraslara villalarını yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Kentte, gelişmiş bir sınır ticareti ve buna bağlı olarak büyük bir gümrük olmalıdır. İskeleüstü olarak adlandırılan tepede, bir arşiv odasında 65.000 adet mühür baskısının ele geçmiş olması, bu kanıyı güçlendirmektedir. Papirus, parşömen, para torbaları ve gümrük balyalarını mühürlemede kullanılan bu mühür baskıları, Zeugma'da, hem güçlü bir haberleşme ağının, hem de gelişmiş bir ticaretin varlığını göstermektedir.

Antalya Attaleia Antik Kenti

M.Ö. 188’de Syria Kralı III Antiochos, Pergamum ittifakı tarafından Magnesia’da bozguna uğratılmasından sonra Apamea Barışı’nı imzaladıysa da sınırlar konusundaki anlaşmazlık sona ermedi. Pergamum ve onun güçlü filosu için Pamphylia sadece çok önemli değil, aynı zamanda Side’yi ele geçirmeye çalışırken uğradığı başarısızlıktan sonra donanmasının sığınması için acil bir ihtiyaçtı. Bu sebepten (M.Ö. 159 – 138 yılları arasında hüküm süren) Pergamum Kralı II. Attalos donanmaya ait bir üs kurma amacıyla kendi adını verdiği Attaleia’yı kurdu. Şehrin eski bir yerleşimin uzantısı olması ya da önceden var olan bir yerleşimin üzerine yapılanmış olması muhtemeldir. Antalya’nın 5 kilometre batısında bugünkü Gurma Köyü topraklarında kurulan antik Olbia şehri, madeni parasına göre tarihi beşinci yüzyıla kadar uzanan antik bir merkezdi. Attaleia’nın kurulmasıyla, Olbia önemini kaybetti, varoş seviyesine indi.

Mısır Çarşısı

Eminönü'nde Yeni Cami'nin arkasında ve Çiçek Pazarı'nın yanındadır. İstanbul'un en eski kapalı çarşılarından olan Mısır Çarşısı 1660 yılında Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Kazım Ağa'dır.Çarşı son olarak 1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore edilmiştir.

Aktarlarıyla meşhur bu çarşıda halen tabii ilaçlar, baharat, çiçek tohumları, nadir bitki kök ve kabukları gibi eski geleneğine uygun ürünlerin yanısıra, kuruyemiş, şarküteri ürünleri, değişik gıda maddeleri yer satılmaktadır. Pazar günleri kapalıdır.

Haliç

Tarih boyunca İstanbul un gelişmesine coğrafi konumu kadar, doğal ve çok emin bir liman olan Haliç'te etkin olmuştur. Liman Avrupa yakasını ikiye ayırır. Yaklaşık 8 km uzunluğunda olup en geniş yeri Boğaz tarafındaki girişidir; dip tarafta iki dere sularını Halice boşaltır. Gel-git olayı ve akıntı yoktur. Etraftaki bereketi topraklar, bol balık, tatlı su dereleri ve şeklinden dolayı "Altın Boynuz" ismi bereket sembolü anlamında verilmişti. Bizans devrinde girişe gerilen zincir düşman donanmaları kuşatmasını önlerdi. Haliç kıyıları zaman zaman bazıları askeri amaçlı olan köprüler ile bağlanmıştı. Halen 5. köprü metro için planlanmaktadır.

İskelelerden Asya yakasına, Boğaziçi ve Adalara ulaşımı sağlayan vapur seferleri gün boyu hareketlidir. Topkapı Sarayı Harem bölümü Halici kuş bakışı seyreder. Sahilde bulunan saraya ait Sepetçiler Kasrı halen Uluslar Arası Gazeteciler camiasına tahsis edilmiştir. Avrupa trenlerinin son durağı 1890 tarihli Sirkeci İstasyonu burada bulunur. Eskisi Haliç içlerine taşınan yeni Galata köprüsü türünün en büyük örneğidir. Orta kısmı belirli günlerde açılır ve büyük tonajlı gemilerin trafiğine olanak sağlanır. Köprü üstü yaya ve oto trafiği ile ve de sunduğu manzara ile hareketli ve güzeldir.

Kapalı Çarşı

Dünyanın en eski ve büyük kapalı çarşısı İstanbul şehrinin merkezinde yer alır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 60 kadar sokağı, üç binden fazla dükkânı ile Kapalı çarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. 15 yy.dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alış veriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşyalar, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalı Çarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri, yozlaşarak değişikliğe uğramıştır.

Beyazıt Meydanı

İmparator Teodosyus devrinde M.S. 393 yılında şehrin en büyük meydanı olarak inşa edilmişti. Ortasındaki dev boyutlu zafer takının üzerinde yer alan bronz boğa başlarında dolayı buraya “Form Tauri” meydanı denilmişti. Üzerinde İmparatorunda heykeli yükselen zafer takından birkaç mermer blok ve sütun kalıntıları bulunmuşken, kuzeydeki abidevi çeşmeden eser kalmamıştır.

Şehrin bu en büyük çeşmesini Valens su kemeri beslerdi. Kuzeyde, Fatih’in yaptırdığı ilk sarayın yerinde İstanbul Üniversitesi bulunmaktadır. Üniversite girişi abidevi kapı ve bahçedeki yangın kulesi 19 yy. yapılarıdır. Meydanı süsleyen ve adını veren 15 yy. Beyazıt Camii kalabalık ve hareketli kapalı çarşının komşusu olup, buraya ait külliyeden günümüze medrese, hamam ve dükkanlar kalmıştır.

Çemberlitaş

M.S. 330’da Başkentin Roma’dan İstanbul’a nakli sebebi ile şehrin ikinci tepesindeki büyük oval bir meydanın ortasına, Konstantin in şerefine dikilmişti. Form Konstantin diye bilinen meydanın etrafı sütunlu galeriler ile çevriliydi.

Çemberli taş, yanık sütun olarak ta bilinir. Orijinalinden daha kısa hali ile günümüze gelebilmiştir. Eskiden üstünde Büyük Konstantin’in güneş tanrısı pozundaki heykeli bulunurdu. Sütunun porfir blokları zamanla ve yangınlardan çatladığı için demir çemberlerle çevrilmiştir. Mermer başlık 12 yy., alttaki örme takviye kısmı 18 yy. aittir. Sütunun dibindeki küçük bir odada erken Hıristiyanlığa ait kutsal emanetler odası olduğuna inanılırdı. Buradan geçen ana yol Büyük Konstantin devrinden beri aynı güzergâhtadır.

İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından 1460 - 1478 yılları arasında yaptırılan ve zamanla yeni eklemelerle genişletilen Topkapı Sarayı, yaklaşık 380 yıl imparatorluğun yönetim merkezi ve padişahların evi olarak kullanılmıştır. Dolmabahçe Sarayı'nın yapılmasından sonra terk edilen Saray, önemini her zaman korumuştur. Sultan I. Abdülmecit ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde özel izinle Saray'ın bazı bölümlerin ziyarete açıldığı bilinir.

Dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve genişi Topkapı Sarayıdır. Atatürk’ün emri ile 1924 yılından beri müze olarak kullanılmaktadır. Konumu Halic’i, Boğaziçi’ni ve Marmara denizi gören, çok güzel manzaralı, İstanbul’un ilk kuruluş yeri olan bilinen akropol tepesidir. Tarihi İstanbul üçgen yarımadasının en uç noktasında, 5 km.yi bulan surlarla çevrili, 700.000 m2 özel araziye sahip bir komplekstir.

İstanbul Mozaik Müzesi

Sultan Ahmet Camii Çarşısı M.S. 4 ile 6 yy. arasına tarihlenen eski “Büyük Saray” kalıntılarının üzerine inşa edilmiştir. Buraya ait yer mozaikleri çarşının alt tarafında, orijinal yerlerinde bulunmuştur. 1930’larda ortaya çıkarılan mozaikler büyük bir salonun tabanını süslemekteydi. Av, günlük yaşamdan sahneler ve dekoratif desenler yüksek kalitede işçilik eserleridir. Meduza Kafası, bir aslan avından sahneler, akantus yaprakları ile sarılmış büstler en göz alıcı sahnelerdir.

İstanbul Kariye Müzesi

“Chora” adının orijinal anlamı şehir dışı, kırsal alandır. 5. yy.da yapılan Roma şehir surlarından evvele ait olan, belki küçük bir kiliseye verilen isim, aynı yerde yapılan sonraki kiliselerin de adı olmuştur. Günümüzdeki küçük yapı 11 ile 14. yy.la tarihlendirilir. Hareketli dış mimarisinin yanında iç mozaik ve fresko dekorasyonları Bizans sanatının Rönesans'ı sayılan şaheserlerdir. Bunlar, 14. yy da yapılan eklentilerle birlikte Theodor Metohides tarafından yaptırılmıştı.

Gotlar Sütunu

Topkapı Sarayı dış bahçesinde, Gülhane Parkı Sarayburnu girişinde bulunan Ve Roma Devri'nden günümüze hiç değişikliğe uğramadan gelen en eski abidedir.

3.veya 4.yy'da dikilmiş olan sütun yüksek kaide üzerinde 15m boyunda monalit mermerdir. Sütun başı korint üslubunda kartal arması ile süslüdür. Got'lara karşı kazanılan zaferden bahseden kitabe satırlarından dolayı Gotlar Sütunu adıyla anılır. Etrafını saran Yüksek ağaçlar arasına saklanmış gibi durmaktadır.

İstanbul'un Tarihçesi

İstanbul'un tarihi 300 bin yıl önceye kadar uzanır. Küçükçekmece gölü kenarında bulunan Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yasadığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlanmıştır.

İstanbul Adaları

İstanbul Adalarının tarihine ait Bizans öncesinden pek az bilgi vardır. Bunlar Thimkus Artemiones gibi antik çağ yazarlarının eserlerinde bulunur Batı kaynaklarında Adalar, sayısız trajedilerin yaşandığı yerlerdir. Bizans tarihçileri bu manastırlardan ancak 8.yy dan itibaren söz etmeye başlarlar. Latinler İstanbul’a geldikleri zaman ( 1204 ), Venedik dükü Dandola, Latinleri Adaları yağma etmeye kışkırttı. Ancak, Latinler Adalara saldırmadılar. Adalar, 1302’de Eğriboz ve Girit korsanlarının saldırısına uğradı. Türkler’in Adalara gelişleri, Bizans İmparatoru Manuel Paleologos dönemine rastlar.

Top